Ad ve sıfat olarak kullanılan bu sözcük sözlüklerimizde

a) “aldatmak ereğiyle ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz”,

b) “doğru, gerçek olmayan, uydurma, asılsız söz, haber vb.”,

c) “doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma söz” olarak tanımlanır.

Yukarıdaki üç tanımın üçü de geçerlidir ve “yalan’ı” yeterince tanımlar.

İçinde bulunduğumuz ortamda hiç konuşulmamış, hiç söylenmemiş bir sözü, muhatabının olmadığı başka bir ortamda, muhataba yakıştırarak aktarmak başka bir durumdur. Bu artık yalanın yakıştırıldığı kişiye yönelik başkalarını da “ikna” etme gayretidir ki yalanın çok ötesine geçer. Birey olarak buna dikkat edilmezse yalanın yıkıcı etkileri bir süre sonra söyleyene yönelir ve bu durum her iki bireyin de bulunduğu ortamlarda ya açık açık yüzüne vurulur, ya da üstü örtülü bir ifadeyle, imayla hissettirilir. Ben açık olmakta yarar görürüm ve söyleyenin “foya”sının dökülmesine taraf olurum ki bir daha söyleyemesin, hatta başkalarını incitmek üzere başvurmasın.

İki kişi arasında hiç konuşulmamış bir konuyu konuşulmuş gibi aktarmak da “narsistlik” gibi başka bir kişilik bozukluğudur. Her ikisini de ruhbilimcilerin yorumuna bırakmak gerekir. Biz sadece öğrendiğimiz kadarıyla yetinelim.

Birey yazın ve sanat dünyasında var olacaksa, görüş ve tutarlılığı ile bir yer edinecekse her ikisine de başvurmak sakıncalıdır. Daha çok söyleyeni olumsuz etkiler.

Örneğin yaşamının bir evresinde bir dergi çıkaran bir tanıdığımın, benim de katıldığım bir dergiler toplantısında, şöyle bir söz sarf ettiğine tanık oldum: “Arkadaşlar her hangi bir kişi aklına esip birkaç paragraf yazdı ve bunu yayımlatmak istiyorsa, kendini ‘Tolstoy’ sanıyor. Her yazılan da yayımlanmaz ki!”

Bu sözü söyleyen kişinin geçmişini düşünüyorsunuz, yazın yaşamının bir iki yıldan öte gitmediğini görüyorsunuz ve merek ediyorsunuz, hangi güdüyle bu sözleri söyleyebiliyor? Kendi yetkinliği nedir, yazın yolunda ne kadar mesafe kat etmiştir? Her yazı yazanın bir “Tolstoy” olamayacağı bilinir, çok özverili bir çabayla, yazdıklarının yazınsal değeriyle ve kabul görmesiyle bu yolda ilerleyecektir. Bir biçimde yayıncılık yaşamına başlamış olmak kendini dev aynasında görüp, kendi çapında bir şeyler üretmeye çabalayan bir yazı emekçisinin emeğine saygısızlık etmesini gerektirmez. Bu olsa olsa ekonomik gücüne dayanarak söz söyleme hakkını kendinde görmektir ki araştırılması gereken bir başka olgudur.

Her alanda olduğu gibi yazın dünyasında da her kişi tavır ve davranışlarına, kullandığı dile dikkat etmeli, karşısındakini kırmadan, incitmeden eleştirel tavır sergilemelidir. Bir söz yerinde ve zamanında ve bireyin bulunduğu ortamlarda sarf edilmelidir.

“…. ama dil dediğimiz şey bir sosyal hammaddedir sadece, son derece esnek ve dönüştürülmeye müsait bir hammadde.” (Saklı İnsan, Andrey Platonov, s. 208, Metis yayını, Ekim 2022)

14 Haziran 2023, Çayyolu, Ankara