Bu kez küçük çaplı yangın değil çok büyük oranda, devasa orman alanları içinde barındırdıkları tüm canlı türleriyle birlikte yanıyor. Alev topuna benzeyen yangın görüntüleri içinde can havliyle kaçışan hayvan görüntüleri, yangını söndürmeye çalışan itfaiye mensupları, orman köylüleri, kurtarma ekiplerinde yer alan kömür işçileri… Bu dur durak bilmeyen ve gittikçe yayılıp kötüleşen yangın felaketi karşısında insan olarak eriyoruz, çaresizliğe isyan ediyoruz.

Gerçekten çaresiz miyiz?

Bu yangınlara önlemler alınamaz mıydı?

Seyirci kalmak fıtrattan mı?

Bu sorulara yanıt kocaman bir HAYIR olmalıdır.

Başka ülkelerde çıkan yangınlar inceden alınmış önlemlerle çok kısa zamanda sınırlanıyor ve söndürülüyor. Nasıl mı?

Çok geniş yangın söndürme araç filolarıyla; yangın uçakları, helikopterleri, su tankerleri ve itfaiye ekipleriyle. Bunların yetersiz olduğu zamanlarda her bölgede konuşlu ordu birlikleriyle, gönüllü gruplarıyla…

Bu önlemler alınmış mı? Yine üstüne basa basa belirtmek gerekiyor ki ne yazık ki alınmamış veya çok sınırlı düzeyde önlemler var.

Beş gündür Bursa ilimizin çevresi hemen hemen tamamen yanmış durumda. Birçok küçük yerleşim birimi boşaltıldı; insanlar, evcil hayvanlar başka güvenli bölgelere geçirildi. Yaban hayvanları ne yazık ki ağaçlarla birlikte yok oldu. Alev almış bir kuşun yanan kanatlarıyla çırpınma görüntüleri yüreklerimizi burktu. İnsanlarımızın feryatları göğe çıktı. Ankara, Maraş, Bartın ve diğer yerlerde tutuşan yangın gece görüşlü uçak olmadığı için gündüz söndürülmeye çalışılıyor, gece yeniden alevleniyor.

İnsanlarımız yanıyor, söndürmeye çalışan itfaiye erlerimiz can veriyor. Ülke doğa ve insan zenginliğini kaybediyor.

On binlerce makam aracı alan bir devlet orman yangınlarında acilen kullanılmak üzere bir uçak/helikopter filosu oluşturamadı. Yangınlar yeni değil. Hemen hemen her yaz yaşıyoruz. Bu biline biline uçak filoları alınıp hazır bekletilmemesi artık aymazlığın ötesinde bir yaklaşım. Daha ağır sözler söylemeye dilim varmıyor. Uyanın artık bu gaflet uykusundan, biran önce ciddi adımlar atın yangına, sele, depreme karşı.

Bir olumlu görüntü TOMA’lar oldu. Toplumsal olaylarda sıkça anayasal haklarını kullanan göstericiler üzerine su sıkma işini canla başla(!) yürüten bu araçları yangın yerinde ormanı kurtarmak üzere görmek iyi bir gelişme. Umarım benzer felaket durumlarında yine görürüz.

Depremde yardıma koşması için ordu görevlendirilmedi, çok sonradan kısmi görevler verildi. Sel felaketleri yaşandı asker yardıma koşturulmadı. Orman yangınları artık birer Türkiye klasiği oldu yine askerler görevlendirilmedi. Savaş ortamları yoksa bu hazır ve örgütlü güç neden felaket durumlarında devreye sokulmaz? Ne bekleniyor. Felaket tüm alanları sarsın mı?

Bunca felaketi üst üste yaşıyoruz ancak ortada bir tek sorumlu görünmüyor! İnanılmaz bir durum! İnsanda biraz utanma duygusu olmalı, üstüne alınmalı ve istifa etmeli. Otel yanar, sorumlu yok; sel ev yıkar, can alır, sorumlu yok; yangında insan, doğa ve mal kaybı yaşanır, sorumlu yok! Madenlerimiz özel şirketlere verilmesin, zeytin ağaçları sökülmesin diye köylü ayağa kalkar, sorumlu yok. Bu ülkeyi yönetiyor musunuz, yönetemiyor musunuz? Öncelikle bu soruyu yanıtlayın.

Bakanımız çıkıyor cebimizde gece görüşlü uçaklarımız yok diye açıklamada bulunuyor. Sayın bakanın cebine bakacak halimiz yok ama yüzüne karşı söyleyecek çok sözümüz var? Bu uçak/helikopter filoları neden daha önce alınmadı, yangın söndürme stratejileri oluşturulmadı, orman mühendisleri odalarımızla iletişime neden geçilmedi? Sorular çok. Umarım bir daha çıkmaz ancak çıkma olasılığına karşı düşünülmelidir önlemler.

Geçim sorunuyla boğuşan insanlarımıza bir de yangın felaketi yaşatmaktan rahatsızlık duyuyorsak önlem alırız.

Son sözümüz; ciddi hazırlık ve acil önlemdir.

Sami Aydoûan Gšrsel-1