Siyasal yapı son on yıldır giderek tek adam rejiminin sürekliliğine, bu anlayışın dışında hiçbir anlayışa yer verilmeyeceğine yöneldi. Gerek varlığıyla yokluğu belli olmayan yargı kullanılarak, gerekse anayasal hak kullanan göstericilere fiziksel şiddet uygulayarak otoriter yönetim anlayışı sürekli kılınıyor.

Bu durum aslında çok yeni bir yönetim anlayışı değil. Ülkede çok partili düzene geçildiği 1950’den beri siyasal yapı otoriterleşti ve devresel olarak hemen hemen her on yılda bir askeri cuntalarla açık faşist dönemler yaşadık. Her cunta yıllarından sonra tekelci sermaye daha çok semirdi, buna koşut olarak emekçi hakları o oranda budandı.

Sermaye nisbî de olsa bir demokratik, anayasal sınırlar içinde kalmanın kendi varlığına tehdit olduğunu görerek açık/örtülü cuntaları davet etti. 12 Eylül cuntası ilan edildiğinde patronların şapkaları bu nedenle havada uçuştu, sevinç çığlıkları yükseldi. Cunta genel grev de dâhil olmak üzere emeğe yasaklar zinciri getirdi; dernekleri, sendikaları kapattı, yöneticilerini tutukladı, işkenceden geçirdi. Aydınları, ilericileri sildi süpürdü. Güçlü muhalefet odaklarını ezdi geçti. Sermaye hiç yaşamadığı cenneti yaşadı. Cuntaları aratmayan sivil yönetimlerin uygulamalarıyla yaşıyor.

Son yirmi üç yıldır içinde bulunduğumuz siyasal ve ekonomik çıkmazın belli başlı nedenleri arasında sermaye sınıfının bilinçli tercihi, iktidarın sermeye sınıfından kendine yakın yeni bir tabaka yaratması, aynı zamanda devlet olanaklarının bu tabakaya aktarılması sayılabilir. Bu arada günlük işleyişte aksama olmaması için oluşturulan bürokratik yapının birkaç yerden gelir elde ederek doyurulması ile otoriter yapı kalıcılığını sağladı. Üç, beş, yedi yerden maaş ve huzur hakkı alanlar olduğunu okuduk basından. Bu kişiler ve çevreleri doğaldır ki gelirlerini bırakmak istemezler ve kendilerini o noktalara getiren yapının devamını tercih ederler. Bu ise etik değerlerin ayaklar altında sürünmesi anlamı taşır. Toplumun ezici çoğunluğu geçim derdindeyken çok küçük bir azınlık varlık içinde yüzmektedir.

Günümüze kadar gelen gelişmeler ekonominin dibe vurması, insanların çöpten ve pazar artıklarından geçinmesiyle sonuçlandı. Çocuğunun beslenme çantasına kuru ekmek bile koyamayan veliler, ailesine yeterli besin veremeyen anne-babalar büyük çoğunluğu oluşturuyor. Üretici rahatsız, çiftçi rahatsız, işçi rahatsız… Rahatsız olmayanlar aracı-tefeciler, bankalar, üretim araçlarına sahip olanlar.

Bu çapraşık, içinden çıkılmaz gibi görünen yapıyı sermayenin ve dış uzantılarının beklemediği bir çıkışla sosyal demokrasiyi temsil eden en güçlü ve yerel seçim sonuçlarına göre şu anda ülkenin 1. partisi konumundaki ana muhalefet partisi CHP’ye yönelik kuşatma, yıpratma ve etrafında kümelenen güçlü muhalefet potansiyelini dağıtma niyeti ortaya döküldü. 19 Martta İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç tüm ülkeye yayıldı, CHP’li belediyeler ötekileştirildi, yöneticileri bir iddianame dahi ortaya konmadan beş aydır tutuklu.

İktidar ortaklığı varlığını sürdürebilmek amacıyla ana muhalefeti dağıtmaya kararlı görünüyor. 2 Eylül 2025’te İstanbul il örgütü yasa zorlanarak, YSK kararları olmaksızın görevden alındı, yerine kayyım atandı. Kayyımın başına getirilen zat yine CHP içinden Gürsel Tekin oldu.

İktidar uygulamalarının bu aşamaya gelmesinde başlıca etken Kılıçdaroğlu ve ekibidir. Bu haliyle Ö. Özel çevresinde odaklanan güçlü muhalefeti kırmak üzere görev almış gibi görünüyor. Başka güdülerle hareket edip etmediğini bilmiyoruz.

İstanbul il örgütü kayyıma devredilince, belli ki, CHP’in merkezi de kayyımla yüzleşecektir. İktidar sürekliliğini sağlamak üzere tüm muhalefet odaklarını dağıtacak, muhalefeti kazanamayacak kadar zayıflatacak ve halkın bilincine tek seçenek olduğunu sokacak. Yapılsa bile muhalefetsiz bir seçimi zorlayacak.

Bu strateji tutar mı?

Özgür Özel kararlı tutumundan geri adım atmayacak konuşmalar yapıyor. Bu tavrını sonuna dek korursa tutmaz. Zaten gerilmiş olan siyasal ortam daha da gerilir.

Sonrası?

Eylemlerde milyonları toplayan ana muhalefet meydanları terk etmeyeceğini, seçimi zorlayacağını ilan etti.

Bekleyip göreceğiz.

Önümüzdeki günler çok şeye gebe.