Oldum olası sevmem tartışmayı.
Bulunduğum bir toplumda ya da yakın çevremde bir tartışma mı var, sessizce yok olurum oradan.
Ama bazen olmuyor işte.
Bulunduğunuz ortamda öyle zırcahilce, öyle şeyler dillendiriliyor, öyle şeyler söyleniyor ki, dayanamıyor, istemeye istemeye o tartışmanın içinde buluyorsunuz kendinizi.
Geçtiğimiz Cumartesi günü de da öyle oldu.
Bulunduğum ortamda, ilk kez gördüğüm bir muhterem; gözlerimin içine baka baka; “… ‘Türklerin en büyük kırılma noktası Araplarla yollarının kesiştiği gündür…’, diyenler var.” dedi.
Anladım ki, tartışmanın malzemesi benim.
Başımı başka yöne çevirip, ilgilenmiyormuş gibi yaptım.
“Araplarla ne alıp veremedikleri varsa…” diye devam etti muhterem zat.
“Türkler, Araplar sayesinde Allahsızlıktan kurtulmuş; varlık nedenimiz Arap dostlarımız sayesinde Anadolu’ya, girmiştir…” deyince; kendimi tartışmanın içinde buldum.
… …
“Saçmalıyorsun Muhterem, saçmalıyorsun…” diye, bağırmışım.
“…Mışım” diyorum, çünkü sinirden, söze nasıl başladığımı (bile) tam olarak anımsamıyorum.
Özet olarak şunları söyledim. (Galiba)
“* “Sen kimsin Efendi? Türk müsün, Arap mısın bilmiyorum ama biz Türklerin, Ortaasya’da iken de Tanrı’sı ve dini vardı.
* Çöl Bedevisi Arap, kim oluyor da biz Türklerin varlık nedeni oluyor?
* Evet, Türklerin en talihsiz günü, Araplarla yollarının kesiştiği gündür, var mı itirazın?
* Araplar, Türk dostu değil, Türk Düşmanıdır.
* Sen Yemen- Aden Cephesini biliyor musun? Ya da Sina – Süveyş Kanalı Cephesini ya da Filistin Cephesini ya da Basra Cephesini ya Kut-ül Amere Bağdat Cephesini ya da Lazkiye Suriye Cephesini ya da Halep Kuşatmasını?
* Bu saydığım cephelerde biz sadece İngilizlerle değil, senin dost dediğin Araplarla da savaştık.
* Öte yandan 1980 – 2008 yılları arasında Öcalan denen terörist başı Şam’da değil miydi?
* Senin Çöl Bedevilerinin tümü, haritalarında Hatay’ı, Suriye toprağı olarak göstermiyor mu?
* ??!!...
* Arap dün de bugün de, gelecekte de Türk düşmanıdır.
* Hatta Arap, Arap’ın bile dostu değil, düşmanıdır. Çünkü cahildir.
* Sözün özü ‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü’…”
* * *
“Tamam mı Muhterem? Hadi bana eyvallah” dedim.
Gitmek üzere, ayağa kalktım.
“Sen, ben, o, biz, hepimiz varlık nedenimizi Araplara borçluyuz. Anadolu’ya Araplar sayesinde girdik…” dedi.
??!!..
Bela, geliyorum demiyor.
Geliyor işte.
Gerisin geri dönüp, yerime oturdum.
Sakinleşmeye çalıştım, olmadı.
Tebessüm etmeye çalıştım, beceremedim.
Dedim ki,
“…Türkler Anadolu’ya; 26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Türk Komutanı Alpaslan sayesinde girmiştir.
Senin Çöl Bedevisi Fellahlar, bu savaşa katılmadıkları gibi “Alpaslan yenilir inşallah” beklentisi içine girmişlerdir.
Türklere savaşı kazandıran da Araplar değil; Kıpçak, Uz, Peçenek ve Kuman Türkleridir.
Bak sana bilmediğini tahmin ettiğim bir şey daha söyleyeyim; bize bu zaferi kazandıran Türk ordusunun yarısının boynunda ‘haç’ vardı.
Bir toplumu ulus yapmanın baş faktörü dildir arkadaşım, dil… Din değildir.
Malazgirt Zaferi hakkındaki bu tarihi gerçek, ders kitaplarımızda nedense hep sansürlenmiştir.
Kafkaslar ve Azerbaycan üzerinden katılan Türkler- Tengrici- Musevi- ve Alban Hıristiyan’larıydı.
Bu kültür, Kafkas bölgesinde hâlâ yaşıyor.
Yani cami, kilise ve havra yan yana.
Her Türk kendi inancını yaşıyor.
Bundan daha güzel ne olabilir.
Herkesin dini kendine.
Anadolu’da yaşayan Peçenek - Uz Türkleri, Hıristiyan Türkleridir. Yani Atilla’nın, Hun Devleti’nden geriye kalan Hıristiyan Türklerdir. Demek ki neymiş Muhterem Kardeşim?
Malazgirt Savaşı, semavi dinlerden uzak bir savaşmış.
Bu savaş, Kıpçak - Kuman - Oğuz Boylarının dayanışması sonucu kazanılmıştır.
Dinlerden uzak bir dil.
O dil de Dede Korkut’un, Umay ve Ülgen anaların, Oğuz Ataların dilidir.
Yani Tengri Dini’nin dilidir.
Türk’ün birliğinin zaferidir.
Bu doğru bileşenler ile Anadolu’ya ayak basılmıştır.”
Derin bir sessizlik oldu.
Kalktım, bana bunları anlatmak durumunda bırakan muhteremin(!) yanına gittim.
Susmuş, başını yere eğmiş, elindeki tespihle oynuyordu.
Elimi omzuna koydum; “Oku…” dedim; “Oku…”
Kulaktan dolma bilgilerle değil; okuyup, araştırıp, bilimsel bilgilerle çık karşıma…
* * *
Sonra?
Sonra ne mi oldu?
Hiç.
Herkes sustu.
Ben de kalkıp, terk ettim o ortamı.