Önce 31 Mart yerel seçimleri için beklentiler...

Muhalefette özellikle beklenen sonuç:

-12 Eylül’ün açtığı kulvarda başlatılan, 2000'li yıllardan itibaren hızlandırılan, toplumsal ve siyasal dönüşüm sürecinin sekteye uğratılıp uğratılamayacağıdır.

-Bir başka ifadeyle, din eksenli bir Türkiye inşasının engellenip engellenemeyeceğidir.

İktidar cephesinde ise:

-Seçimlerin, büyük bir siyasal kırılma yaratıp yaratamayacağıdır.

-Ve de sonuçların, iktidar gücünü önemli ölçüde sarsıp sarsamayacağıdır.

Bu nedenlerle seçim çalışmalarında:

-Muhalefet; genel olarak toplumsal rahatsızlıkları, özellikle ekonomi üzerinden dillendirerek iktidarı sarsmaya, değişim sürecini bozmaya çalışmaktadır.

-İktidar kesimi ise; değişim sürecini, yaşanan siyasal kavgaya kurban ettirmeden, özellikle "FETÖ, PKK ve Beka" suçlaması üzerinden sürdürür olmaktadır.

Bu nedenlerle 31 Mart yerel seçimi bir genel seçim havasına dönüştürülmüştür.

Aslında tüm seçimlerin yerel ya da genel seçim ayırmadan, "ülkeyi kim yönetmeli" sorusu etrafında şekillendiği de bir gerçektir.

***

AKP tarafından "Belediye İşi Gönül İşi" diye, CHP tarafından "Derman Belediyeciliği" diye başlatılan sahalardaki siyasal çalışmada:

-Siyasi liderler topluma gerginlik aşılarken, zaman zaman da kışkırtıcı bir dil kullanırken, belediye başkan adayları daha yapıcı daha üretici bir dil kullanmaktalar.

Ve de yöneteceği kentle ilgili vaatlerde bulunmakta, daha iyi bir kentsel yaşam için projeler sunmaktalar.

Elbette bu olgu, hem çok olumlu bir gelişme hem de çok olumlu bir siyasal davranıştır.

Ama ne yazık ki toplum, bugüne kadar yapılan tüm seçimlerde ne bu projelere ne de bu vaatlere göre oy kullanmıştır.

Çünkü toplumda seçicilik geliştirilmemiştir. Etnik ve inanç eksenli adreslerde kamplaştırılmış, özellikle muhafazakârlık-laiklik arasına sıkışmış, sıkıştırılmıştır.

***

Ve de görünürde öyle bir toplum istenmiştir ki;

-Sosyal konularda, siyasal seçicilikte mahalle baskısını yaşayan ve bu baskıyı aşamayan bir toplum...

-Oluşan ya da oluşturulan siyasal iklimin gölgesinde, sormayan ve sorgulamaya alışmayan bir toplum...

-Sosyal ve siyasal oluşumlara, ekonomik ve toplumsal sıkıntılara analitik bakamayan, genelde kutsanmış değerlere biat eden bir toplum...

-Öyle ki, "benim hırsızım onunkinden daha iyidir" diyebilecek kadar adeta şartlandırılmış bir toplum...

Evet, işte böyle bir toplum hedeflenmiştir ve de bir ölçüde gerçekleşmiştir diyebiliriz.

İşte böyle bir toplumda:

Hizmet faktöründen daha çok "toplumun kutsadığı değerler", siyasi seçicilikte bir argüman olarak kullanılır ve de kullandırılır olmuştur.

-Nitekim ana omurgasını AKP'nin oluşturduğu AKP-MHP ittifakını temsil eden 'Cumhur' cephesinin 'milliyetçi söylemleri' olabildiğince ön plana çıkarması...

-Kurucu değerlere rağmen, ana omurgasını CHP'nin oluşturduğu CHP-İYİ Parti ittifakını temsil eden 'Millet' cephesinin, özellikle büyük illerde muhafazakâr adaylarla sahaya çıkması...

Herhalde başka türlü izah edilemez bir olgu olmuştur.

***

Yine de tüm bu oluşumlara karşın, toplumda olumlu bir bilinç sıçraması görünür olmaktadır. Ve de bir arayış, bir çıkış az da olsa hissedilir olmaktadır.

Belki de bu nedenlerle; ilk kez bu seçimde soran ve de sorgulayan, mahalle baskısını yıkan, siyasal ve sosyal sıkıntıların oluşumundan hesap soran bir seçmen iradesi oluşabilecektir.