O gün köyde akşam olmak üzereydi.
Günü yazıda yabanda, kızgın Temmuz sıcağı altında çalışarak tüketen toprak insanları, kadınları ve çocuklarıyla önlerinde hayvanları, birer ikişer dönüyorlardı evlerine. Tozla terin sardığı yorgun bedenlerini bacakları güçlükle taşıyordu.
Köyün sığırıyla davarı da köyün gerisindeki dağdan, ‘Kamber Soğanlığı’na aşağı sarkmaya başlamıştı bile. Köyün insan ve hayvan seslerine karışan davarların çan sesleri; tükenen bir günün telaşlı yorgunluğu içinde, tatlı bir uğultu cümbüşüne dönüşüyordu.
Bu sırada Ali Osman’ın Sokak kapısı yıkılırcasına çalınmaya başladı.
“Fadik Hala, Fadik Hala!”
Kadın ocak başında akşam yemeğinin derdindeydi. Kocası tırpan biçiminden dönmemişti henüz. ‘Kim ola ki?’ dercesine evin önündeki örtmeye çıktı kadın. Sokağa egemen bir yerdeydi evleri.
Topal Mehmet’in küçük oğlu Kadir’di seslenen. 10-12 yaşlarında afacan bir çocuktu Kadir.
“Ne diyon ölüyüm?” diye sordu kadın.
Soluk soluğaydı çocuk.
“Şey Fadik Hala,” dedi çocuk. Ali Osman Emmimi bıçaklamışlar!”
Bir çığlık koyuverdi kadın:
“Neee!? Essah mı diyon lan?”
“Valla billa hala!”
“Kim ulan? Hangi gavurun adamı?”
“Bilmiyom hala!”
“Amanııın! Buda mı gelecekti başımıza uşaaak!”
Ellerini dizlerine çarpa çarpa dövündü.
“Vay benim karalı başııım! Ben n’edeyim, nerelere gideyim şimdi. Hangi taşlara çalayım başımı uşaaak?”
Olduğu yerde, ne yapıp ne edeceğini bilemez durumda; dövünüp, dönenip duruyordu.
“Nerde gördün ulan çocuk? Yarası çok mu, neresinde?”
“Pınarcık’ta hala! Suyun kıyısında oturuyordu. Yüzünün bir yanı parkıdak ikiye bölünmüş; üstü başı da kan içindeydi!
“Allah’ım nedir bu başımıza gelenler?”
Sonra birden seğirtip merdivenleri inerek sokağa attı kendisini. 6-7 yaşlarındaki kız çocuğunu kapıdan içeri sokarak:
“Çık kardeşinin yanına yavrum! İyi bak ben gelene kadar ona!” diyerek örttü kapıyı. ”N’olmuş” diye soranlara da, iki gözü iki çeşme:
“Ali Osman’ı bıçaklamışlar!” diye yanıtlayarak seğirtti köye aşağı. Bu haber anında yayıldı köye; ağızdan ağıza, kulaktan kulağa geçerek.
“Ali Osman’ı bıçaklamışlar!”
“Deme yahu, kim yapmış ki?”
“Bilmiyoruz.”
“Yarası ağır mıymış?”
“Kim bilir?”
Sonra sorular ve yorumlar birbirini izledi.
“Düşmanı da yoktu garibin.”
“Bilinir mi ki. Dostsuz düşmansız bir Allah...”
“Kendi halinde bir halimdi.”
“Hayvanın alası dışında, insanın alası içinde denilmiştir.”
“Sahi yahu, önceki gün Ali Osman Deli Satı’yla...”
“Öyle ya. Su için Bendaltı’nda kapışmışlar.”
“Daha doğrusu, Deli Satı Ali Osman’a bulaşmış.”
“O da Hz. Eyüp değil ya, sabretsin...”
“Tabi ki, bir iki yakıştırmış kadına.”