Dağönü, elli evlik şirin bir köydü.
O yıl, çetin bir kışı yaşamışlardı köylüler. Her ne değin Nisan ayı gelmiş, baharın ucu görünmüşse de; havalar serin ve üşütücüydü yine de. Yakacak bulunduğu sürece evlerde de sobalar yanıyordu hala.
Köyde çayevi yoktu. Muhtar odası yaz kış açıktı. Onun dışında, kış avaralıklarında oturulacak iki oda daha vardı. Bunlar, Kör Mıstoğ’la Topal Mehmet’in odalarıydı. Her iki oda sahibi de köyün varlıklı kişileriydiler. Köyün erkekleri özellikle kış günleri ve geceleri bu odalarda oturup söyleşerek zaman tüketirlerdi.
Muhtar Ahmet ağanın yüreği gibi odası ve sofrası da açıktı konuklarına. Garibi, yoksulu, yolcusu ona konuk olur; devlet memuru onun odasında gecelerdi
O gün pazardı.
Öğle sonu bir kısım vatandaşlar, muhtar Ahmet ağanında odasında toplanmış, söyleşiyorlardı. Dışarısı ne değin soğuksa, içerisi de o değin sıcaktı. Odanın sobası yanıyordu çünkü.
Cemek Cemal odadan içeri girer girmez, bakışlar ona çevrildi.
Cemal:
“Selamün aleyküm komşular,” dedi.
Selamını alıp, aralarında yer açtılar ona.
“Buyur bakalım Cemal,” dedi Gırgır Osman. “Otur hele. Bir sen eksiktin ekipten. Şimdi tamam olduk.”
Cemek Cemal:
“Maşallah,” dedi. “Bulmuşsunuz sıcak odayı, keyfinize diyecek yok. Şu garip Cemal de yakacaksız ne yapıyor; soğukla nasıl cebelleşiyor diye hiç düşündünüz mü?”
Kâmilin Şükrü:
“Ne istiyon bacından, bacın ölüyor acından, demişler” dedi. “Kimin yakacağı kaldı ki aslanım, seni düşünelim. Herkes kendi başının derdine düşmüş.”
Kambur Kadir:
“Üşüyen gelip Muhtar’ın odada ısınıyor işte. Söz bedava, sohbet bedava; oturmak ısınmak da cabası.” dedi.
Muhtar Ahmet ağa gülerek:
“Bundan böyle burada bedavadan ısınmak yok. Herkes evinden gelirken birer tane de odun getirecek.
Yanık Yaşar:
“Okul çocuklarının kış günleri okula odun taşıdıkları gibi mi?” diye sordu.
“Aynen öyle,” dedi Muhtar.
Tıkı Bekir:
“Bizler öğrenci, burası da okul mu bre Muhtar ağa?” dedi.
Onun yerine Kambur Kadir yanıtladı onu:
“Ne belledin ya!” dedi. “Burası halk mektebi, bizler de onun talebeleriyiz. Farz edelim ki, Muhtar da Muallim...”
Gırgır Osman:
“Yahu Kadir emmi,” dedi. “Mektep yerine okul, talebe yerine öğrenci, muallim yerine de öğretmen demeyi belleyemedin gitti bir türlü.”
“Bak hele,” dedi Kambur Kadir. “Gördünüz mü komşular? Bizim Osman da benim konuşmamı beğenmez. Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmez misali.”
“Onlar yeni kuşak,” dedi Mollanın Kazım.
Tıkı Bekir aklını odun konusuna takmıştı bir kere.
“İyi, hoş, güzel de,” dedi Tıkı Bekir. “Odunu nereden bulup getireceğiz? Evlerde bulunan, saman. O da burada yanmaz.”
“Desene,” dedi Kambur Kadir. “Kelin merhemi olsa kendi başına çalar.”
(SÜRECEK)