Bu yazı; annemin babası olan Sarıkamış gazisi Arif Dedemin (1887-06.11.1961) kahramanı olduğu “Yüreklerde Buz Tutan Kış, Sarıkamış” adlı anı romanımın tanıtımıdır. 

Arif dedemizin babası büyük dedemiz Ali Çavuş, askerliğini İstanbul’da, Tophane İstihkam Bölüğü’nde Ahmet Paşa’nın yanında yapar. 1880’li yıllardır. Paşa, kendi çocuğu gibi sevdiği Ali Çavuş’u askerlik bitiminden sonra göndermez; kendi çocuğu gibi evlendirip yanına alır. Dedem Arif İstanbul’da doğar. Ali Çavuş arada bir memleketi Çorum’a, köyü Çıkrık’a gelse de yeniden İstanbul’ döner. Arif dedem, okuma çağına gelince medrese eğitimi alır. Ancak 15 yaşındayken Ahmet Paşa ölür. Dedemler de memleketleri olan Çorum’un Çıkrık köyüne dönerler.

Arif Dedem, 18 yaşında köyde evlendirilir. Ahmet ve Ekrem adını verdikleri iki oğlu olur. 

1912 yılında Balkan Savaşı’na katılır. İstanbul‘da aldığı mederese eğitimiyle hem okuryazar, hem de bilgili ve görgülü bir askerdir arkadaşları arasında. Bu nedenle kısa sürede komutanlarının gözüne girer. Askerler arasında da komutanları kadar sevilir ve sayılır. Az zamanda çavuşluğa yükseltılır. Askerlerin sözcüsü, mektuplarının yazıcısı olur.

Balkan Savaşı dönüşünden kısa bir süre sonra, Ağustos 1914’te seferberlik duyurusuyla “Harbi Umumi” denilen Birinci Dünya Savaşı başlar. Yeniden askere alınır (Ağustos 1914) Çorum’dan Amasya’ya, oradan Erzurum’a giden 10‘uncu Kolordu’nun içinde babamın babası olan Süleyman dedem de vardır. (1894-1916) Sırtlarında 36 kiloluk yükle beraberindeki binlerce er, erbaş ve komutanla, silah ve cephaneyi taşıyan katır ve atlarla uzun, çetin bir yolculuğa çıkarılırlar. Aslında bu bir ölüm yolculuğudur. 

Askerin pek çoğunun ayağında potini ve sırtında kaputu, yoktur. Çoğu yazlık giysilidir. Mevsim de kışa doğrudur.

İstanbul’dan Kolordu’ya çekilen bir telgrafta, Bandırma’dan hareketle Karadeniz’de Trabzon’a doğru yola çıkan üç gemimizle 3. Ordu’ya, askeri mühimmat (top, tüfek, cephane) yiyecek, giyecek ve sağlık malzemesi gönderildiği bildirilir. Bu haber, en alt kademesinden en üst kademesine kadar askeri sevince boğar. Bunlarla Doğu Anadolu’nun o çetin kışına karşı koyacaklar; düşmanı yenip Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Batum’u 36 yıllık Rus tutsaklığından kurtaracak; ardından Kafkaslardan Rusya üzerine yürüyecek, Enver Paşa’nın Turan İmparatorluğu idealini gerçekleştireceklerdir.

Gönderilen bakla, buğday, nohut, mercimek, patates, iki uçak, bomba ve cephaneler Bezmialem gemisinde; 

Yünlü içlikler, kaput, potin, kalın çorap, eldiven ve başlıklar ile askeri araçlar ise Bahri Ahmer ve Mithatpaşa gemilerinde yüklüdür. Bunlar Trabzon limanında boşaltılıp oradan kara yoluyla Erzurum’a taşınacaktır. 

Ancak ne var ki alınan bu güzel haberin ardından gelen ikinci kara haber ise tüm umutları suya düşürür. 

Karadeniz’de kol gezen Rus savaş gemileri Zonguldak ilimizi bombalayıp dönerlerken, 6 Kasım 1914 gecesi bu üç gemimize rastlamış, onları bombalayarak batırmıştır. Gemilerdeki iki alay askerimiz boğulmuş, kurtulan 2000 kadar askerimiz de Ruslar tarafından tutsak alınıp götürülmüştür. Bu gemilerin birinde bulunan iki tane savaş uçağımızın da batan gemilerle birlikte Karadeniz’in derin sularına gömüldüğü söylenmiştir. 

Amasya’dan hareketle Niksar, Ünye, Koyulhisar ve Refahiye, Erzincan üzerinden Erzurum Ilıcası’na varışları, tam 33 gün sürmüştür. Açıkçası analarından emdikleri süt, burunlarından gelmiştir. 

Enver Paşa kumandasında Sarıkamış harekatı için  çetin ve amansız bir kışın başladığı 22 Aralık 1914 günü seçilmiştir. Darmadağın olmuşlardır Sarıkamış’a ulaşamadan. Allahüekber Dağları’nda, eksi otuz ve kırklarda, yarı bellerini aşan karlarda, tipide, fırtınada kimler donarak öldü,  kimler kaldı, bilmiyordu. Kısacası; onlar, düşmana değil; açlığa, yokluğa, kara, fırtınaya, tipiye; başta tifüs olmak üzere, çeşitli hastalıklara yenilmişlerdi. Arkadaşlarının pek çoğu gözlerinin önünde şehit olmuştu.  Enver Paşanın ham hayali Allahüekber Dağları’nda, Üçüncü Orduyu bitirmiştir. 

(SÜRECEK)