TEKİN DEĞİLDİR KÖRÜN TAŞ

Bürünerek padişah

bir derviş kılığına;

Çağırarak İncili

Çavuş’u da yanına..

Gezmek, eğlenmek için

bir gün yola çıkarlar;

Gelen geçen milletin

hallerine bakarlar.

Padişah buyruk verir,

yanında İncili’ye:

Canım eğlenmek ister,

bir eğlence bul,” diye.

Bu sırada karşıdan

gelen kör dilenciye;

Hızla bir omuz vurur,

şenlik başlasın, diye.

Ardından da kendisi,

körmüş gibi şamata;

Başlatır ve çıkışır,

kördeymiş gibi hata…

Der: “Önüne baksana,

arkadaşım kör müsün?

Peki, ben körüm ama

sen yolda özgür müsün?

Benim gibi zavallı

amaya çarpıyorsun;

Benim canımı yaktın,

hesabını kim sorsun?”

Kör dilenci şaşırmış:

“Çarpmadım ki ben sana;

Suçu bana yükleme,

oysa sen çarptın bana.”

Demek sen de amasın,

desene yazgıdaşız;

Öyleyse bundan böyle

seninle arkadaşız.

Gel birlikte gezelim,

birlikte dolaşalım;

Derdi, sorunumuzu

birlikte paylaşalım.”

Bu teklife İncili

Çavuş da: “Peki,” demiş;

Cebindeki bir altın

parayı köre vermiş.

Demiş ki: “Bunu bana

zekat parası diye;

Varlıklı bir vatandaş,

eder gibi hediye…

Önceki gün vermişti,

 ben anlamam paradan;

Kaç para söyle bana?

Ayrılmadan buradan.

Kör dilenci parayı

parmaklar arasında;

Evirip çevirirken,

anlamış aynı anda.

 Bu para bir altındır,

Der ki: “Kendini göster;”

Adımlarını açıp,

oradan kaçmak ister

 Biraz uzaklaşınca,

İncili der: “Nerdesin?

Seni duyamıyorum,

yanıt ver gelsin sesin.

 Seni bulamıyorum,

beni sen beklesene;

Tanrı’dan korkmaz mısın? 

Şu paramı versene!

 Seslendikçe ardından,

dilenci kaçıyormuş;

Aklı sıra kendince,

arayı açıyormuş.

 İncili yerden bir taş

alarak demiş: Buna;

“Paramı alıp kaçan

o körün topuğuna…”

 Taş bulmuş hedefini.

Topuğundaki kanla;

Kör sürdürmüş kaçışı

elindeki altınla.”

 İkinci taş elinde,

kör dilenciyse önde;

Koruyor mesafeyi,

o da onun peşinde.

 Aynı yinelemeyle:

“Paramı alıp kaçan;

Kör dilenci sırtına

değsin kuş gibi uçan.”

Taş yine hedefinde,

canı yansa da körün;

Belli etmez tavırla,

nasıl kaçıyor görün.

Üçüncü taş elinde,

hedef almış kafayı;

İncili bu köre hiç,

sürdürür mü sefayı?

Aynı yinelemeyle,

“Paramı aşıranın;

Denk gelsin kafasına

sabrımı taşıranın.

Son taş da kafasında,

artık canı yanınca;

Ensesine aşağı

kızıla boyanınca…

Kör, durmuş acı ile,

eli başta ilenmiş;

Peşinden de dönmeden

arkasına seslenmiş.

“Bunlar kör atışına

benzemiyor arkadaş;

Zira tekin değiller,

 hedefi buldu her taş.

Her atış on ikiden

evet vurdu firesiz;

Gel altın liranı,

beni koydun çaresiz.

Sen yoluna git dostum,

ben de kendi yoluma;

Şeytanıma uydum ben,

say ki saplandım kuma.”

İncili’nin oyunu,

Sultanı eğlendirmiş;

Zararlı çıkan körmüş,

Zavallı çok incinmiş.

(SÜRECEK)