Hep yazdım, yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim.

AKP iktidarı, ülkeyi, pek çok sorunsalımızda olduğu gibi Kürt sorunsalında da “hepten rızacı bir yaklaşımla, ilerde telafisi mümkün olmayan” bir yola itti, itmeye de devam ediyor.

Bu taktik, bu anlayış; “Aman daha fazla azmasınlar diye; doğru ya da yanlış/haklı ya da haksız, her şeyi sineye çekip, her şeyi kabullenerek, her şeye ‘evet’ diyerek, ödün üzerine ödün vererek…” günü kurtarma anlayışıdır.

Bu anlayışın sonucu, İÇ SAVAŞ ve BÖLÜNMEKTİR.

Nitekim bunun emareleri de görünmeye ve yaşanmaya başlamıştır.

Kürtler, en az Türkmenler kadar, Avşarlar kadar, Azeriler kadar Türk’tür.

Sorunsalın düğümü de buradadır.

Çıkış noktası da, çözüm noktası da buradadır.

Bu konuda çok büyük araştırmaları olan eski Türk Tarih Kurumu Başkanı ve önceki dönem MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu (ve bu konuda bilimsel çalışmaları olan diğer araştırmacılarımız) neden susuyor(lar), anlayabilmiş değilim.

… …

Eski Sağlık Bakanımız Rıfat Serdaroğlu da bu konuyu, kendine özgü üslubuyla işlemiş.

Sözü daha fazla uzatmadan, Serdaroğlu’nun yazımla aynı başlığı taşıyan yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle…

* * *

“…Bak Keko;
Irkçılıktan ve Etnik Kökene göre Milliyetçilik yapılmasından nefret ederim.
“Popülasyon Genetiği” adlı bilim dalı, ırkçılığın ve etnik milliyetçiliğin, bilimsel anlamda hiçbir dayanağının bulunmadığını kanıtlıyor.
Hele hele türümüz olan Homo Sapiens’in, 200 Bin yıllık uzun yürüyüşünün en önemli geçiş yolunu teşkil eden ve dünyanın en melez coğrafyası olan Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında, etnik milliyetçiliğe kalkışmak; içinde yaşadığınız vatana ve “TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRK HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” gibi herkesi kucaklayan bir anlayışı bizlere armağan eden Atatürk’e ve akla ihanet demektir.

Sana bu gerçekleri anlatmanın bir yararı olacak mı bilmiyorum ama ben yine de yazayım ki, ileride “Bilmiyordum abi, bilsem yapar mıydım” demeyesin!

Delinin şeyine tutunduğu gibi sen de bir “Kürt Halkı/Kürdistan” diye tutturmuş gidiyorsun.

Aklın sıra, vatanımızı bölüp, bölgede ikinci bir İsrail olarak konumlanacak “Kürdistan Devletini” kuracaksın!
Sırtını da PKK denen uyuşturucu kaçakçısı örgüte ve Peşmergelerin başı olan Barzani’ye dayamış; onlara arkadan destek veren İsrail, İngiltere ve Amerika’yı görmezden, bilmezden gelirsin.
Sırtını dayadığın Barzani ve Peşmergeleri ile PKK militanlarının tüm güçleri ile savaşmalarına rağmen, IŞİD militanları karşısında nasıl perişan olduklarını görmedin mi?
Amerika havadan bombaladı, İngilizler para/silah yardımı yaptı, yine de IŞİD militanları, Barzani’nin çok güvendiği Peşmergeleri tekme-tokat kovaladı.

Bak Keko;
Seni dolduruşa getirenlere kanıp, Amerikalının ve İngiliz’in piyonu olmaktan vazgeç. Sana Türkiye’den ve Türklerden başkası yar olmaz. Aklını başına topla.
… …

Bu ön girişten sonra, şimdi de sana, bazı tarihi gerçekleri anlatmak istiyorum, iyi dinle.

Antropolog ve Sosyolog Dr. Mustafa Aksoy, Kürtçe yayın yapan, Nur Cemaatine yakın Kürtçü-İslamcı “Nûbihar Dergisi” (İlkbahar Dergisi) kapağında, otantik bir “halı-kilim damgası” görür.

Derginin yazı işleri müdürünü arar; kendisine, “…O damganın, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürtler arasında çok kullanılan bir damga olduğu…” bilgisi verilir.
Dr. Mustafa Aksoy, daha sonra, bir davet üzerine Taşkent üzerinden Kazakistan’a gider.

Daha Taşkent Havaalanından çıktığı anda sokaktaki bir elektrik direğinde Nûbihar Dergisi kapağındaki damgayı görür. Aynı damga ve benzerlerini Taşkent’ten Çimkent’e (Kazakistan’a) giden yol boyunca da çok yerde görür.
Öyle ki, insan elinin değdiği her yerde o damga vardır.

Biraz araştırınca, Nûbihar Dergisinin Yazı İşleri Müdürünün, “Kürtlere ait dediği damganın”; aslında Kazak Türklerinin Milli Damgası olduğunu öğrenir…

(Değerli araştırmacı Rahmetli Servet Somuncuoğlu da, Hakkâri’nin Gevaruk Yaylasına çıkıp kaya resimlerini fotoğraflamış, görüntülemiş oradaki damgalarla, Kazakistan’daki damgaların birliğini ortaya çıkarmıştı.)
Dr. Mustafa Aksoy ise halı ve kilimlerden, hayatın her alanındaki sanat eserlerine kadar bugün de yaşayan o damgaları fotoğraflamış, bilimsel olarak da yorumlamıştır.

Böylelikle farklı bir yoldan giderek, sadece Türklerin şifrelerini değil, Kürtlerin şifrelerini de çözmüştür.

Dr. Mustafa Aksoy diyor ki;
“… Bilindiği gibi Kürt Tarihi konusunda çalışan Kürtçü araştırmacılar, dilden hareketle; Kürtleri, Farsların bir boyu olarak kabul ederler.

O zaman şu sorulara cevap vermelidirler;
1. Kürtler, halı ve kilimlerde neden Farsların kullandığı damgaları ve düğümü değil de hep Türklerin damgaları ve düğümleri kullanmışlardır?
2. Kürtlerde Koçbaşlı mezar taşları ve balballar (Orta Asya Türklerinde mezarların üzerine, ölen kişinin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar konan taştan heykeller) varken, Farslarda neden yoktur?”
… …

Tunceli ve Hakkâri’deki halı ve kilimlerde kullanılan damgaların, Sibirya’ya kadar olan Türk Kültür Coğrafyasında birebir aynılarının kullanılması çok önemlidir.
Türk Düğümü denen “Çift Düğümün” ayrılmaz bir kardeşliği ifade ettiği ise, birlikte yaşamanın en güzel kanıtıdır.

Anladın mı Keko?
Nesiller boyu birlikte yaşadığın kardeşlerini, sadece Amerika/İngiltere gibi emperyalist devletlerin petrol çıkarı için satma be kardeşim.

Beyni, yıllarca kullandığı eroin yüzünden erimiş olan Öcalan denen caniyi de, dedesinden/babasından bu yana Kürtleri köle gibi kullanan Barzani adlı çete reisini de kopart artık ensenden güzel kardeşim.
Bugün “Kürtçü Hareketin” önderliğini yapan çoğu Toprak Ağası/Aşiret Reisi/Şeyh olan BDP Milletvekillerini iyi tanı.

Bunların birinden birinin ağzından; “toprak reformu”, “kadın erkek eşitliği”, “kalkınma/imar”, “iş/istihdam/üretim” gibi sözler duydun mu? Yıllardır TBMM’ne gönderdiğin vekillerinden(!) bölgenize, Allah rızası için bir çeşme yaptıranı gördün mü?

!!??...

Göremezsin.

Göremezsin, çünkü seni esas sömürenler bunlardır.

Bunlar kendi ceplerinden başka bir şey düşünmezler!

Uyan artık Keko; gerçek düşmanını gör. Sana binlerce yıldır gönlünü açan kardeşlerinle aranı daha fazla açma ve onları daha fazla kırma.
Bak binlerce yılın öncesinden bakan tarih sana ne diyor;
SEN DE TÜRK’SÜN OGLİİİM…”

* * *

Ne diyor Sanatçı İlyas Salman?

“40 yıl kendimi Kürt sandım, Kürtlük için yaşadım, kavga ettim, meğerse Meğer ben, Karakeçili Türkmeni’imişim

Yazık olmuş, bir ömrü heba etmiş; en verimli çağlarımda kendi kendime karşı dövüşmüş, dostlarımı da rencide etmiş, üzmüşüm.

Özür diliyorum.”

* * *

Bu coğrafya böyle bir coğrafya.

Tüm halkların, iç içe geçtiği, karman çorman olduğu bir coğrafya.

Bütün bunları bilen ve geleceği çok iyi gören Ulu Önder’imiz ne güzel söylemiş,

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…

Bu söylemde çok ince bir anlam var, bunu iyi anlamak, iyi yorumlamak zorundayız.

“Ne mutlu Türk olana” değil; “Ne mutlu Türk’üm diyene…”

Bu söylem, bu coğrafyaya huzur getirecek, huzur sağlayacak bir söylem…”

Akıllı olan bu söyleme sıkı sıkı sarılır.

Ve bu coğrafyada huzur içinde yaşamak için; Amerika gibi, İngiltere gibi emperyalist ülkelerin oyuncağı olmamak için bu söyleme sıkı sıkı sarılmak; bu söylemi bu coğrafya üzerinde yaşayan tüm halklara iyi anlatmak zorundayız.