Ortadoğu’nun tam ortasına yerleşmiş olan İsrail, bir devlet olmaktan çok Ortadoğu’daki Amerika’dır. Meclisi, yasaları ve ordusuyla, bilim ve teknolojideki gelişimiyle, yetiştirdiği nitelikli uzman gücüyle, eğitimi ve bu eğitimi amaçları doğrultusunda kullanmasıyla bir devlet görünümündedir, ama bu görüntü bizi aldatmasın, İsrail Ortadoğu’daki Amerika’dır.
Kuruluşu bile Filistin topraklarında kanla başlamıştır, o günden beri de Filistinli kanı döküyor. Katillerin kurduğu bir terör devleti! Bir Filistinlinin kanının akmadığı gün geçmiyor bölgede. Filistinli öldürülüyor, İsrail yayılıyor, genişliyor.
Kuruluşunda toprağını Yahudilere satan çıkarcı Filistinlilerin günahı da az değil. Umarım bizdeki toprak satışlarına örnek olur.
Emperyalizmin genel karakteri hiçbir zaman değişmez; yayılır, işgal eder, böler, parçalar, parçalarken kırar, yıkar, öldürür, sömürür; dünya emekçileri ve kendi işçi sınıfı sömürü ve yayılma çarkını kırıncaya dek. Bilinen sömürü ve egemenlik kurma yöntemleri üzerinde durmayacağım. Egemenlik hedef ülke zenginlikleri ve ucuz emek üzerinde kurulur.
İsrail’in attığı her adımın ABD’nin bir ileri adımı olduğunu bilmek gerekir. ABD enerji sahalarının kontrolünü İsrail ve işbirlikçi Arap rejimleri aracılığıyla sürdürüyor. Bu rejimleri ve yavrusu İsrail’i korumak üzere Akdeniz’i terk etmeyen savaş gemileriyle devriye geziyor, Akdeniz havzasındaki ulusal kalkışmalara ve ABD çıkarlarına yönelik bir başkaldırıyı önlemek amacıyla. Bu nedenle Arap Baharı adı altında, çıkarlarına uymayan Arap ülkelerini (Libya, Irak, Suriye) darmadağın etti, Saddam’ı idam etti, Kaddafi’yi katletti. Yemen’i kana buladı Suudi marifetiyle. Libya ve Irak üçe bölünmüş durumda. Rusya’nın devreye girmesiyle şimdilik durulmuş gibi görünen Suriye de fiilen üçe bölünmüş durumda: ABD ve müttefiklerinin petrol bölgesi dahil etki alanı, Rusya’nın etki alanı ve umarsız durumdaki Esad Rejimi.
Denklem günümüze dek ABD kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), daha sonra da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) adını alacak stratejiyle çalkantılı bir dönemden ateş fıçıcının patladığı bir evreye döndü.
Saldırganlık Filistin, Lübnan ve Suriye ile sınırlı değil, hedefte büyük petrol yataklarıyla İran var. Emperyalist odakların iştahını kabartıyor. Ülkesinde işlenen çok önemli suikastlara (Kasım Süleymani ve Reisi suikastları) ya önemsiz karşılıklar veren veya hiç karşılık vermeyen Molla rejiminin sessizliği de Nazi saldırganlığını cesaretlendiriyor. Bu sessizliğin bir anlamı olmalı. Aynı zamanda Hizbullah Temmuz ayındaki Fuad Şükür suikastına anlamlı bir karşılık vermedi. Lideri Hasan Nasrallah şiddetli karşılık verileceğini açıkladı, ciddi tehditler geldi, direnecek gibi görünüyor ancak ne yapacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
ABD uzantısı ve bizzat kendisi Ortadoğu’da toprak kapma ve enerji yollarına hâkim olma kavgası veriyor. Bu amaçla karşılarına dikilecek en ufak bir direnişi yok etmeye girişiyor. Gazze’yi kontrol altına aldığını, Batı Şeria’da yeni cinayetlere başladığını okuyoruz basından. Golan Tepeleri yıllardır işgal altında. HAMAS Filistin halkına en büyük kötülüğü İsrail’e saldırmakla yapmıştır. Halkı koruyacak potansiyeli olmadığı bilindiği halde saldırıyı başlatarak Netanyahu’ya soykırım fırsatı vermiştir. Bu durumu şüpheyle karşılamak gerekir. HAMAS saldırısından İsrail istihbaratının haberi olmadığı düşünülemez, bu işgalin başlaması için göz yumdular. FKÖ’yü yıkmak üzere kurulmuş bir emperyalist oluşum olan HAMAS Filistin’i ne kadar temsil eder? Bu saldırılar ve soykırım Filistin’i topyekûn ortadan kaldırmak, bir halkı yutmak demektir. Batı Şeria’ya sıkışmış olan FKÖ ve FHKC’nin ne beklediği ne amaçladığı da bir giz. Halkın, insanların ölüyor sessiz kalıyorsun! Filistin halkı birleşir ve başarırsa bu diğer Arap rejimleri için kötü bir örnek oluşturur ve diğer ülkelerdeki Arap halkları rejimlerine karşı ayaklandırabilir. Bu gerçekleşirse ortada İsrail diye bir Amerikan uzantısı kalmaz. Emperyalizm ciddi bir darbe alır ve bölgeye bir daha dönmemek üzere gider. İşte bu korkudur ki İsrail’i ve ABD’yi daha da saldırganlaştırıyor, soykırım yaşatıyor.
Bir ABD maşası olan İsrail işlediği suçlardan dolayı bu güne dek bir yaptırıma uğramadı, uğramayacak. Etkisiz Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün aldığı kararların bir caydırıcılığı yok ve faşist/Nazi Netanyahu çetesi akla hayale gelmeyecek yöntemlerle bölge halklarına kan kusturuyor. Acımasızlıkla, gözü dönmüş katil vahşetiyle çoluk-çocuk, yaşlı genç demeden insan katlediyor. Ölen insanları evlerin balkonlarından aşağı atıyor, iş makineleriyle gömüyor.
Saldırı yöntemlerine modern teknoloji araçlarını ekledi.
Uygulanması uzunca zaman alacak bir stratejiyi yalnız başına değil, büyük patronu ve İngiltere ile bağlantılı olarak devreye sokmuş görünüyor. Çağrı cihazlarına sinerek her bir cihazı patlamaya hazır bubi tuzağına dönüştürmüş. Bu hemen olacak bir olay değil. Hazırlığı yıllar alacak ve büyük sabır gerektirecek bir saldırı. Lübnan ve Suriye’de eş zamanlı patlatılan çağrı cihazları ve ertesi gün patlatılan telsizler yeni bir saldırı aşamasına geçtiğinin göstergeleridir. İsrail 18 Eylülden beri güney Lübnan’a ve Beyrut’un güney banliyölerine hava bombardımanı yapıyor. Bu bölgeler Hizbullah’ın yerleşim alanları. Bu saldırıyla çevresindeki Arap nüfusu hedef gözetmeksizin yok etme amacıyla yaptığını, sivil bireylerin canına kastettiğini açıkça ilan etmiş oluyor. Gazze’de 50.000 civarında insan katlederek 21. yüzyılda soykırım uygulayan bu “haydut devlet” bu cüreti nereden alıyor diye sormak bile yersiz. Akdeniz açıklarındaki 5 Amerikan savaş ve uçak gemileri ve buna ilaveten 1 İngiliz savaş gemisi en güzel yanıt. İsrail’in yalnızca İsrail olmadığını, adı farklı da olsa Amerika olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Savaş suçlarına bir yenisini daha ekledi.
Şimdiden 32 insan öldüğü, 4.000’e yakın yaralı olduğu bildirildi. Bu vahşet bir biçimde durdurulmalı. İsrail ve Amerika tüm bölgeyi istiyor. Sessiz kalan ülkeler kendilerini kandırmasın. 1991 Körfez savaşından beri yavaş yavaş GOP stratejisi uygulanıyor. Bu savaş cinneti yalnızca Lübnan ve Suriye halkları için değil tüm bölge ve dünya halkları için de büyük bir tehlikedir.
Bilimin ve teknolojinin insanlığın gelişmesi ve daha ileri insan toplulukları olması için uygulanması gerekirken ne yazık ki Nazi kafalı yöneticilerin elinde insanlığa karşı işlenen suçlarda etkin birer silaha dönüşmüş durumda. Önce Hizbullah’ın almasını kolaylaştıracak paravan şirketler kurdular, belki de içlerine sızan ajanlarının telkinleriyle çağrı cihazlarını ve telsizleri içine patlayıcı yerleştirerek satın almalarını sağladılar sonra eş zamanlı olarak patlattılar. Bu basit bir organizasyon olamaz. Sabırla, çok ince elenmiş istihbarat çalışmasıyla ve uygulamasıyla yıllar alacak bir hazırlık olmalı. Bu işlerde MOSSAD ve CIA’in deneyimleri bütün dünyada biliniyor. Bu Lübnan halkını yok eder mi? Edemeyeceği açık, savaşı sürdürür, silah tüccarı devletleri zenginleştirir. Gelinen nokta insanlığa acı vermekten ve kan dökmekten başka bir şey değil. Netanyahu ve etrafında kümelenmiş Nazi çetesi savaşı yaygınlaştırıp toprak katma, destekçisi Batı emperyalizmi cinayetleri görmezden gelme ve işlemesine yardımcı olma görünümünde.
Son saldırılar da göstermiştir ki yeni teknolojilere kolay erişim saldırganı daha da saldırganlaştırıyor.
Öncelikle İsrail işçi sınıfı bu vahşete son vermek üzere harekete geçmelidir ve bölge emekçi sınıfları da en çok kendilerini ve çocuklarını vuran bu savaş mekanizmasını durduracak tek güç olarak seslerini yükseltmelidir.
Görünüşte İsrail vahşetini kınayan ancak bu vahşet mekanizmasına her türlü malzemeyi sağlayan ülkeler desteklerini çekmelidir. Dünyanın birçok yerinde halklar bu vahşete, soykırıma dur demek üzere hükümetlerini harekete geçmeye çağırıyor ancak sağduyudan yoksun gerici veya faşist anlayıştaki hükümetler tınmıyor. ABD’de ve Avrupa’da yükselen faşist dalga tüm dünyayı sararsa halkların başına neler gelmez!
Şu sırada İsrail’in savaş suçlusu soykırım nedeniyle uluslararası mahkemede yargılandığını unutmayalım. İyi ki bir Güney Afrika Cumhuriyeti var, bu vahşeti seslendiren!
Bölge ülkelerinden birinin yurttaşı olarak daha büyük çatışmalara hatta yeni bir paylaşım savaşına evrilecek olduğunu düşündüğüm bu vahşetin durdurulmasını, bölgemde barışın tesis edilmesini diliyorum. Bu uğurda yapılacak her adıma katkı vermeyi her insan için bir insanlık görevi sayıyorum.