Elli yıl, altmış yıl; yetmiyor yetmiş yıl aynı işi yapmak… Yazmak, konuşmak, anlatabilmek için yeterli değil. İlkokula gidecek yaşlarda kimi babasının yanında, kimi ustanın işyerinde çırak olarak işe başlamış. Kendisinden kıdemli çıraklardan, işyerinde çalışanlardan meslek sırlarını öğrenmeye çaba göstermişler.

Çıraklık, kıdemli çıraklık, kalfalık, ustalık sabırlı çalışmanın ürünü olmuş. Pir Ahi Evran geleneğine uygun olarak mesleğini öğrenmişler. Onlar, günümüzde olduğu gibi göz boyayıp çok para kazanmak için yola çıkmamışlar. Önce insan olmayı öğrenmişler. Ustalarının izinde işlerini en iyi yapmak için çaba göstermişler. Kitabına uydurmak yerine, kitabına uymak vazgeçilmez ilkeleri olmuş.

Sonuçta yılların eskitemediği ayakkabılar, elbiseler üretmişler. Gönül rahatlığıyla yediğimiz yiyecekler onların elinden çıkmış. El emeği göz nuru eşyaları evlerimizde ömür boyu kullandık. Tarlada çalışanlar, farklı mesleklerdeki ustalar, el emeği aletleri, aparatları kullanıp mesleklerini sürdürmüşler.

AHİLİK geleneğine uygun olarak maddi sıkıntı çekenlere, yetim kalanlara onlar ellerini uzattılar. Bir hırkadan, bir tas çorbadan dem vurup; inanılmaz servet edinenlere inat, yiyeceklerini yoksullarla paylaştılar.

Bıkıp usanmadan sağlıkları izin verdiği süre içinde çalıştılar. Hastalıkları artmaya başladığında işlerini yapamaz oldular. Geçmiş yıllarda onların bıraktığı yerden yetiştirdikleri ustalar yola devam ediyordu. Günümüzde her şey değişti. Ustalarımız hakka yürüdü. Birer ikişer onların meslekleri tarihe karıştı. Onların çalıştığı işyerlerinin kapısına kilit vuruldu.

Yüzlerce ustanın çalıştığı arastalar, apartman sitelerine, AVM’lere dönüşüyor.

Üretmek yerine yurt dışından satın almak moda oldu!