13.07.2023 günlü yazımın başlığını “CHP üzerindeki tartışma tadını kaçırır olmakta...” diye koymuştum.
Evet, “değişim” sözüyle birlikte yaratılan tartışma çok doğru olmakla birlikte, partiye zarar verir bir çizgiye doğru evrilmektedir. Çünkü yansıyan görüntü budur.
Yazılı ve görsel basına göre, İmamoğlu önderliğinde “değişimciler” grubu olarak bilinen ve uzun süre partinin A takımında yer almış ve de halen etkin görevlerde bulunan kimliklerle, “online” üzerinden yapılan toplantılar, içerdeki kavgayı büyütür olmuştur.
Oysaki bu tür toplantılar bir arayıştır. Partinin yeniden ayağa kaldırılması için önemli bir fikir alış-verişidir.
Ve de bu toplantılarda bir art niyet aramak doğru değildir. Özellikle de olaya, muhalefet karşıtı basının baktığı gibi bakılmamalıdır. 
***
Ama yine de bu kimliklere, şu olguları bir hatırlatmak gerekli olmuştur:
Çünkü bugün, yüksek sesle muhalefet eden ve “değişim” rüzgârıyla bir arayış içinde olan ve de 3 dönem, 5 dönem, 7 dönem milletvekilliği yapmış bu kimlikler, o gün partinin karar organlarında idi.
O gün, 7 tane cumhurbaşkanı yardımcısı gibi saçma bir uygulamaya itiraz etmeyenlerdi.
O gün, milletvekili aday isimleri tespit edilirken karar verenlerdi.
O gün, CHP’nin hiçbir politik vaatlerine, hiçbir politik stratejisine itiraz etmeyenlerdi.
O gün, anket şirketlerinin şişirmesine hiçbir şekilde itiraz etmedikleri gibi, “acaba” diye bile sormayanlardı.
Sık sık hatırlattığım bir olguyu da bir kez daha hatırlatmak isterim. Çünkü bu kimlikler, Atatürk’ü diktatörlükle suçlayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinden de sorumlu kişilerdi.
Yani sonuçta hem daha önceki seçimlerde hem de 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin yenilgisinden Kılıçdaroğlu kadar aynı ölçüde sorumlu kişilerdi.
Tüm bunlara karşın seçim yenilgilerinin sağlıklı bir değerlendirmesini yapmadıkları gibi, bugüne kadar bir özeleştiri bile yapmadılar, seçmeninden bir özür bile dilemediler.
Yani siyaseten bir samimiyet görüntüsü verilmeli idi, ama veremediler.
Elbette 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleriyle önceki seçim yenilgilerinden de sorumlu olan bu kimliklerin, nasıl bir değişim projesi olduğu da özellikle merak edilir olmuştur.
Çünkü “Cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu’dur” diyenler de bu kimliklerdi.
***
İşte özellikle bu nedenle…
14 Kasım 2022 ve 10 Mart 2023 günlü iki yazımda da  “Peki, Kılıçdaroğlu aday olup kazanırsa, yani Cumhurbaşkanı olursa ne olur?” diye sormuştum. Ve de:
“Açık bir dille ifade edersek, 100 yıllık bazı ezberler yıkılır olacak, özellikle ötekileştirildiğini hisseden toplumsal kesimler için önemli bir olgu olacaktır” demiştim.
“Nitekim Cumhuriyetin kuruluşunda mayası olan, Cumhuriyete ve Atatürk’e sadakati çok yüksek olan Aleviler ve yine Cumhuriyetin kuruluşunda mayası olan Kürtler, devletiyle barışır olacaktır” demiştim.
“Yani böyle bir iklim oluşacak ve de bu iklim, bu ülkede etnik ve mezhep üzerine inşa edilen toplumsal yarılmanın önüne geçen güçlü bir olgu ve 2023 seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri olacaktır” demiştim. Ama olmadı, olamadı.
***
Peki, neden?
Eski parti meclisi üyesi Örsan Öymen önderliğinde ve Algan Hacaloğlu, Necla Arat gibi isimlerin yer aldığı “CHP İlke ve Demokrasi Hareketi”, yayınladıkları bildiride der ki: “Seçim sonuçları ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Başta laiklik olmak üzere bazı temel ilkeler, parti yönetimi tarafından bertaraf edilmiştir. Halkçılık, devletçilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleri söylemde kalmıştır.”
Ve yine eski İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner ve eski Genel Sekreter Selin Sayek Böke öncülüğünde oluşan “Gelecek İçin Biz grubu” da yaptıkları açıklamada: 
“Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybedilmiştir.  Partimiz açısından ortaya çıkan tablo net bir yenilgidir.
Kaybedilen bir seçim değil geleceğe duyulan umutlar oldu” denilmiştir.
Ve de “Yenilginin faturasının depremzedelere, Kürt seçmene, sığınmacılara ve seçmene çıkaran yaklaşımları da kabul edilemez buluyoruz” denilmiştir.
Özet olarak parti, “kurucu değerlerinden, ilkelerinden uzaklaşmış” denilmiştir.
***
Ve bugün…
Bu tartışmalar amacını aşarak, partiye zarar veren bir çizgiye dönüşür olmuştur.
Üstelik “31 Mart 2024 Yerel Seçimleri” hazırlığı başlamışken…
Bu nedenlerle, yıllarca bu partiden umut bekleyenlerin, yıllarca bu partiye gönül verenlerin güveni sarsılmamalıdır.
Özellikle de CHP üzerinde hesabı olanlar için istenen ortam yaratılmamalıdır.
Ve de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hem kendi şahsına, hem de partiye zarar veren bir görüntü yaratmadan, daha fazla direnmeden, itibarını sarsmadan görevi bırakmalıdır.     
Yani yeni kimliklerin önünü açmalıdır.