Anne.
Anneler.

Dünyanın en güzel kelimelerinden bir tanesidir bence. Tektir.
Herkese göre tanımı, anlatımı başka türlüdür, ama nasıl anlatılırsa anlatılsın, herkes anneden bahsedildiğini anlar.
Anılarımızın içerisinde çoğunlukla onunladır.
Annenin kokusu, dünyanın en güzel kokularından daha güzeldir.
Yaşının her saniyesi annesiyledir.
Tüm sırlarını ilk annesiyle paylaşır.

Bir çocuk ilk kelimesini annesinden öğrenir, ilk adımını annesinin yüreklendirmesiyle atar. İlk öğrenecekleri annesiyle başlar. Dolayısıyla ilk öğretmeni annesidir.

Belki bir sınıf tahtası yoktur, belki zil çalmaz ders saatini haber vermek için evde, ama annenin öğrettikleri yıllarca silinmez hafızadan. Çünkü bir annenin öğrettikleri sadece bilgi değil, hayatın ta kendisidir.

Ondandır ki hayatın en büyük okulu evdir. Bu okulun yardımcı personeli, memuru, öğretmeni, uzman öğretmeni, başöğretmeni, müdür yardımcısı ve müdürü annedir.

Annemiz bizim ilk öğretmenimiz.
Annemiz bize sadece konuşarak öğretmez. İlk önce kokusuyla, sonra mimikleriyle, sonra da konuşarak... Bazen bir davranışıyla, bazen bir bakışıyla anlatır her şeyi.

Mesela küçükken tabağımdaki yemeği bitirmeyince annem şöyle derdi:
"Yazık, bunu bulamayan çocuklar da var."

O zamanlar bu cümleyi anlamazdım, anlamsız gelirdi. Ama şimdi sofraya oturduğumda, tabağımda kalan yemekleri görünce annemin lafı aklıma gelir. İsraf etmeden yemeyi annemden öğrendiğimi biliyorum. Şimdi biliyorum ki israf etmemek için yiyebileceğim kadar almalıyım.

Bir gün düşüp dizimi kanattığımda, hemen gelip yarayı temizlerken şöyle demişti:
"Bak, biraz canın yanar ama geçer. Önemli olan acını hissederek ve bilerek tekrar yürüyebilmektir."

O günden sonra hayat beni her yere düşürdü ama hep kalkmayı bildim. Çünkü annem öğretmişti:
Canın yanacak ama geçecek. Sen yine ayakta olacaksın.

Annenin bu ve buna benzer sessiz dersleri bitti mi? Bitmedi.

Annem sabah erkenden kalkardı.
Bize kahvaltı hazırlarken bir yandan ütü yapar, bir yandan babamı hazır ederdi. Çoğu zaman kendi yemeğini unuturdu. Kendisi en son gelirdi.

Bir gün "Sen neden yemeğini yemiyorsun anne?" diye sormuştum.
Gülerek, "Siz doyun yeter, siz yiyince ben de yemiş olurum evladım." demişti.

O an gene anlamamıştım ama büyüyünce öğrendim: Gerçek sevgi fedakârlıktır.

Okula geç kalacağım diye acele ederken ayakkabılarımı bağlamayı unuturdum. Annem hemen çömelip o ayakkabıları bağlardı. O sırada bana şöyle söylerdi:
"Her zaman işini kendin ve düzgün yap. Yarım iş bırakma."

Belki basit bir cümleydi ama iş disiplinimi o söz şekillendirdi.

Dolayısıyla her gün bir ders...

Bazı anneler nasihatle öğretir, bazıları susarak.
Bazı anneler hep peşimizde olur, bazıları uzaktan izler.
Kimi anneler "Aman dikkat et!" diye bağırır, kimi "Hata yapsın, öğrenir." diye sessiz kalır.

Mesela Ayşe’nin annesi her gün başını okşar, hep güzel sözler söylerdi.
Mehmet’in annesi ise az konuşur ama gözleriyle anlatırdı sevgisini.

Benim annem mi?
Beni uykudan kaldırırken en sevdiğim şarkıyı mırıldanırdı.
Bana hayatın sabırla, sevgiyle ve küçük detaylarda gizli olduğunu gösterdi.

Her anne kendi yöntemiyle öğretir.
Beğenmesek de anne öğretir, hiçbir kitaba uymasa bile. Çünkü hiçbir annenin diploması yoktur.

Annelik öyle bir öğretmenliktir ki, ne bir diploması vardır ne de bir karne notu. Ama verdikleri ömür boyu bizimle yürür.

İyi bir insan olduysak, hakkı gözetiyorsak, paylaşmayı biliyorsak, küçüğü, büyüğü, yaşlıyı biliyorsak, doğayı koruyup hayvan dostlarımızı seviyorsak, işte o ilk öğretmenimiz annemiz sayesinde.

Bugün gelin bir düşünelim:
Belki bize bir yabancı "Başarılısın." dediğinde içimiz kıpır kıpır olmuştur ama annemizin "Aferin oğlum." ya da "Helal olsun kızım." demesi hepsinden daha kıymetli olmuştur. Onun sözündeki haz, ruh anlatılmaz.

Çünkü anne onay veriyorsa, bil ki doğru yoldasın. Sen iyi bir evlatsın, insansın.

Her anne bir öğretmendir.
Kimi bize sabrı öğretir, kimi merhameti, kimi mücadeleyi…
Kimi "Hakkını yedirme!" der, kimi "Sen yine de incitme…"

Kimimiz annemizin dizinde büyüdük, kimimiz onun uzaktan bakan gözleriyle.

Ama bir gerçek var ki;
Annelerimizin öğrettikleri kitaplarda yazmaz fakat kalplerimizde sonsuza dek kalır.

Bugün bir durup sor kendine:
Bana ne öğretmişti annem?
Ve ben hâlâ o dersi yaşıyor muyum?