Bizim meslekte “önemli haber”, “daha önemli haber” tarafından kovulur.
Manşetten vermeyi planladığınız haber, bir de bakmışsınız baş sayfanın altlarına, ya da, hatta iç sayfalara düşmüş…
Kimi zaman da, nispeten önemsiz haberlerin manşette yer bulduğu olur.
Önemi hiç değişmeyen ve daima “baş tacı” olan ise ilan ve reklâmlardır. Zira, gazeteyi yaşatan onlardır. Tartışmasız hayat kaynaklarıdır. Sayfalar, önce onlarındır.
Abone bedelleri ve gazete satışları da elbette önemlidir, ama görüyorsunuz, bizim gazetenin fiyatı hâlâ ve sadece 2 lira. Yıllık abone bedeli de 500 lira. Öyle ki, resmi ilan geliriyle yaşamayı ve kâr etmeyi prensip edinmiş yerel gazeteler, abonelerini artırmak bile istemezler. Aboneden elde edecekleri gelirin, dağıtıcıya verecekleri aylığı bile karşılamayacağını hesap ederler, ki doğrudur.
Elbette, ÇORUM HABER gibi Türkiye’de ilk 10 yerel gazete arasına girmiş bir gazetenin, -hadi “kâr” demeyelim- ayakta durabilme, ekonomik bakımdan rahat olabilme adına küçülme, kabuğuna çekilme hesabı yapması asla düşünülemez.
ÇORUM HABER, 18 çalışanının geçimini sağlamakla yetinen, “vakanüvis” örneği olanı-biteni tarihe not düşme ve kamuoyuna bilgi aktarma görevinin ötesine geçmeyen ticari bir işletmeden ibaret değildir.
ÇORUM HABER, Çorum sevdasıdır, kararlılıktır, inançtır, iddiadır.
Onun için de, “Aptal mısınız, niye kendinizi zora sokuyorsunuz ki?” şeklinde uyarı ve eleştirilere muhatap oluyoruz. Öyle ya, daha az çalışanla, daha az giderle yan gelip yatmak da mümkün.
Sıradanlık, bir bakıma rahatlık değil mi?
Ama, Büyük Önder’in dediği gibi, işini en iyi yapan, vatanını en çok sevendir.
Biz de vatanımızı da çok seviyoruz, Çorum’u da…Milletimizi ve bayrağımızı da…
Kendi elimizle işimizi zorlaştırmamız bundandır.
*
Giderlerimizin olağanüstü artması karşısında yaşamaya başladığımız büyük ekonomik zorluğu, bir başka zaman okurlarımızla paylaşacağım.
Yazıma başlarken, kastım başkaydı aslında.
Biliyorsunuz, çeşitli gezilerimde ve yaz tatillerimde yaşadıklarımı, izlenimlerimi, gözlemlerimi, bu gazetenin tarihi boyunca “gezi notları” şeklinde hep okurlarımla paylaştım, paylaşmaya devam ediyorum.
Yaz tatili dedimse, uzunca bir zamandır bu süre 10 günü pek geçmiyor.
Geçmişte 15-20 gün olabiliyordu, meslekte kıdem aldıkça tatilim de kısala kısala bu kadar kaldı.
Nihayet sadede geliyorum; 10 günlük tatilden döneli iki haftayı geçti, gezi notlarıma gazetede ancak yer bulabiliyorum.
“Güncelliği kaybolacak değil ya” diye düşünüp, şartları fazla da zorlamadım.
*
Bir hususa daha değinmem gerek: Şimdi tatil ateş pahası.
Bizim gibi orta düzeyde bir yaşam standardına sahipken bu seviyenin de gerilerine düşmüş insanlar için, turistik tesislerde tatil yapmak zorun da zoru…Allahtan bizi seven, büyük bir samimiyetle ve ısrarla davet eden eş-dostlarımız var da, kısa süreli dinlenme fırsatını yakalayabiliyoruz.
*
Bu yıl da Datça’da, sevgili Avukat Ahmet Ünal kardeşimizin konuğu olduk. Ahmet’in yazlığı üç katlı; iki aileyi rahatlıkla misafir edebiliyor. Biz de, Fatsa’da yaşayan, mahalle ve okul arkadaşım, diş hekimi Recep Özkeser ve sevgili eşi Meryem’le birlikte gittik.
Yol çok uzun, Recep’in arabasını bir süre de eşim Hülya kullandı.
Sevgili Ahmet’le ve Özkeser çiftiyle keyifli bir 6 günü paylaştık. Kenan abinin (Sabuncu) çok telaşlı günleriydi, teknesiyle koylara açılamadık. Ama, Kargı ve Palamutbükü koylarında, Knidos’ta güzel günler geçirdik. Datça’nın içinde de, yeni arkadaş olduğumuz emekli banka genel müdürü Neslihan Uğur sayesinde yeni plajlar keşfettik.
Ressam İbrahim Çiftçioğlu, İsmail Hakkı Şenöz ve Benel Demirer gibi geçen yıl görüştüğümüz dostlarımızla ise, bu kez görüşme fırsatı yaratamadık.
Buna karşılık, Ahmet Dalgıç kardeşimizle sevgili eşi Aysun hanımın evlerine konuk olduk ve orada İlhan Bezgin abimizle, eşi Reyhan yengeyle, yeğeni Şükriye Bezgin Kurpe ile, Hülya’nın akrabası ve yakın arkadaşı, benim okul arkadaşım Dr. Tuncay Kerman’ın da kız kardeşi Güldal Kerman Akdağ’la yıllar sonra buluştuk, sohbet ettik.
*
Datça’ya 40 yıldır defalarca gitmişizdir. Kâbus gibi o eski yolunu biliriz. Birkaç yıl da Datça Aktur’da tatil yapmışlığımız vardır.
Ama, öyle muhteşem bir coğrafya ki, her gidişimizde yeni bir bölgesini, farklı bir koyunu keşfediyoruz.
Ne var ki, hızla büyüyen Datça’ya altyapı yatırımlarının yetişemediği de bir gerçek. Bunda, para musluklarını kısmak suretiyle, siyasi iktidarın CHP’li belediyeleri cezalandırma politikasının elbette payı var.
Hiç şık değil, hiç demokratik değil.
*
Datça’dan dönerken, Marmaris’te yaşayan can dostlarımız Seven-Yüksel Demirer çiftini ziyaret edecektik, ama alelacele Edremit-Güre programı yapmak zorunda kalınca, onlara uğrayamadan geçtik Marmaris’ten. Neyse ki, telefonla “iyilik” haberlerini aldık.
*
1970’li yıllardaki patronum, üstadım Aydın Kalelioğlu, Marmaris’e 30 kilometre mesafedeki Akyaka’da, Sakar geçidinin hemen dibinde yatıyor. Geçen yıl uğramış, sözlü değilse de gözlerimizle vedalaşmıştık. Çok geçmeden de kaybettiğimiz haberini aldık.
Akyaka demek Aydın Kalelioğlu demek bizim için.
Azmak’ın serin sularına yansıyan hayali hiç silinmeyecek…
Işıklar içinde yat Aydın abi.
(SÜRECEK)
Banka genel müdürlüğünden emekli Neslihan Uğur’un da katılımıyla, Eski Datça’da akşam yemeği…
(Soldan sağa) Ahmet Ünal, Neslihan Uğur, Meryem Özkeser, Hülya Yolyapar…
Ahmet Ünal, Çorum’da olduğu gibi Datça’da da müzikli restoranlarda sahne almaktan geri durmuyor.
Hülya-Mehmet Yolyapar çifti, Datça Knidos’ta…
Knidos örenyeri ve tarihte büyük önemi olmuş antik limanın bugünkü hali…
Teknede yaşayan Dr. Ferit Kuz ve eğitimci eşi Nermin Kuz’la Ahmet Ünal’ın yazlığının bahçesinde akşam yemeği…
Çorum’un tanınmış iş insanlarından Ahmet Dalgıç’ın Datça’daki yazlığında…Bu siteyi yapan İlhan Bezgin, eşi Reyhan Bezgin ve yeğeni Şükriye Bezgin Kurpe ile birlikte…
Güldal Kerman Akdağ ve Hülya Kerman Yolyapar, yıllar sonra bir araya gelip özlem giderdiler.
Hülya-Mehmet Yolyapar…