24 Mayıs 2024 günlü “Siyasette Yumuşama…” başlıklı yazımın son bölümünde, “Elbette yumuşama döneminde Türkiye’nin temel meseleleri için, polemik ve suçlama dili terk edilerek konuşma imkânı bulunabilecektirÖzellikle 1961 anayasasından hareket ederek, kuvvetler ayrılığının hâkim olduğu yeni ve sivil bir anayasa gündem olabilecektir demiştim.

Yani 27 Mayıs’ın bir getirisi olan 1961 anayasası ile

O halde ne idi 27 Mayıs?

***

“Cumhuriyet’in ilk darbesi” diye başlık atmıştı 27 Mayıs 2011 günlü Cumhuriyet Gazetesi. Ardından 60 darbesi ya da 60 ihtilali demişti 27 Mayıs için.

Cumhuriyet yazarı Emre Kongar ise 27 Mayıs 2022 günlü yazısında, “27 Mayıs 1960 askeri darbesi, çok partili düzenin ikinci darbesidir demişti.

Yani ordunun yönetime el koyduğu gündü 27 Mayıs 1960.

Ve 27 Mayıs, 3 Nisan 1963 tarihinden itibaren “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlanmış, 19 Mart 1981’de Resmi Gazete’de yayımlanan yasayla da kaldırılmıştı.

İşte bu nedenle geçmiş yazılarımdan da alıntılarla 27 Mayıs’ı hatırlamak, hatırlatmak ve de getirisi ne olmuştur, götürüsü ne olmuştur yine bir görmek gerekti.

Çünkü kiminin devrim”, kiminin darbe demesiyle; kiminin devrimci bir tokat”, kiminin “demokrasi tarihinde kara bir leke demesiyle anılır oldu 27 Mayıs.

Ve de bugün 64’üncü yıldönümüdür.

Peki, ne hatırlatır ya da nasıl hatırlarız 27 Mayıs’ı?

***

Elbette öncelikle, Cumhuriyet için önemli kazanımlarıyla hatırlarız 27 Mayıs’ı.

Kararları hoşuna giderse övülen, gitmezse sövülen, ama yine de yargının ve hukukun tek güven kurumu olan Anayasa Mahkemesi (AYM) ile hatırlarız.

1961 Anayasası ile özerkliğe kavuşan, ama süreç içinde iktidarların borazanına dönüşen Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ile hatırlarız.

Kuruluştaki amacı ekonomik ve sosyal kalkınmayı hızlandırmak olan, ama Batıya entegrasyonu sağlamaya yönelik bir kuruma dönüşen Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile

Ve yargıyı tartışır hale getirmiş olan HSYK’nun, ya da yeni adıyla HSK’nun öncesi olan, ama o dönemde yargıya büyük saygınlık kazandıran “Yüksek Hâkimler Kurulu” ile hatırlarız.

Ve de amacı Milli güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunun sağlanmasında, temel görüşleri tavsiye etmek olan Milli Güvenlik Kurumu (MGK) ile

Yani devleti yeniden dizayn eden kurumları ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

***

Daha da önemlisi:

Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ile

Ve basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ile

Yani demokratik, laik ve sosyal değerlerle donatılmış, ama 12 Mart muhtırasıyla tırpanlanmış, 12 Eylül darbesiyle lağvedilmiş, ama bugün aranır olan

Ve Demirel’in “bu anayasa bize bol geliyor” dediği

Ve de zamanın Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” dediği 61 anayasası ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.           

Ve üniversite özerkliği ile

TürkiyeVe grev ve toplu sözleşme hakkı ile

Ve gösteri ve yürüyüş hakkı ile

Ve de genelde düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile beslenerek yükselen bir demokrasi rüzgârı ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

***

Ama acı olaylarla da hatırlarız 27 Mayıs’ı.

O günden bu güne toplumun içine asla sinmeyen, o günden bu güne toplumsal vicdanda asla kabul görmeyen 3 idam ile   

Yani Başbakan Adnan Menderes’in, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idamı ile

Ve bu idamların yol açtığı, telafisi mümkün olmayan kin ve nefret dolu bir yarılmayla hatırlarız 27 Mayıs’ı.

Evet, o günün koşullarında:

Elbette 27 Mayıs, toplumun bir yarısında büyük bir sevinç yaratmıştır.

Elbette 27 Mayıs, diğer bir yarısında büyük bir acı yaratmıştır.

Ama sonuçta çok çarpıcı olarak görülmüştür ki:

O gün ülkenin kurucu değerlerini ayağa kaldırmış olsa da

O gün bir demokrasi rüzgârı estirmiş olsa da

Yönü, çizgisi, amacı ne olursa olsun hiçbir darbe, hiçbir müdahale, gerçek bir demokrasinin yerleşmesine, toplumsal bir barışın sağlanmasına hizmet eder olmamış, olamamıştır.

Nitekim 64 yıldır yaşanan süreç, böyle bir olguyu çok çarpıcı olarak görünür kılmıştır.

Sonuçta, 27 Mayıs’ın getirisi ve götürüsü işte bunlar olmuştur.