Bir Rum bilgesi şöyle diyor; “Birinci Sultan Murat Edirne’yi fethetmek üzere kuşattığında mevsim yaz ve üzüm salkımları deveklerde sapsarı albeni demektedir. Şehirden ve civardan Türkler geliyor diye korkup kaçmışlar, her taraf bomboş. Fakat Edirne alınmış, zulümden kurtulmuş, herkese emniyet gelmiş. Halk durumu görünce herkes geri gelmiş. Bağları olanlar bağlarına, evleri olanlar evlerine koşmuşlar ve harap bir bağ göreceklerini zannedenler el değmemiş üzüm bağlarını görünce bakmışlar bazı deveklerden de salkımlar ama deveklerde keseler içinde üzümlerin bedelleri konmuş. Bu memlekette bu millet payidar olur. Çünkü burada adalet var” demişler. Bunu bize aktaran bir Rum müellifi (Prof. Süheyl Ünver’in makalesi) Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethedince karşımıza yine aynı manzara geliyor. Her taraf mis dükkanı gibi tertemiz adalet kokuyor.

İstanbul fetihten önce Rum halkı istibdat ve zulüm altında ortaçağ karanlığında bir yaşama sahip. Türkler İstanbul’a yerleşmek, insana İslam adaleti, insana insan olduğu için muamele yapılıyor. Asla sen-ben, Rum, Ermeni, Türk, Müslüman, gayrimüslim yok. Vatandaş var, insan var. Anlayış ve uygulayış budur.

Bunun en belirgin örneği, gayrimüslüm reayaya dini muhtariyet veriliyor. Din hürriyeti, ibadet serbestisi veriliyor. İnsan hakları korunuyor. Netenyahu katili bunları düşünsün, 40 bin cana kıydı, bu nasıl din, böyle din olmaz.

Medeni dünya tek dişi kalmış canavar bu zulme göz yumuyor. Bugün Amerika’nın zenginliğinin altında binlerce, yüzbinlerce Afrikalı insanların köleleştirilip ölümlerden ölüm beğen beğen derecesine karın tokluğuna çalıştırılıp ölüme mahkum ettikleri kölelerin kazancıdır. Bu ABD saltanatı bir gün yıkılacaktır. Çünkü temeli zulümdür. Dünya hakimiyeti kuran Osmanlı 15. asırda bile böyle değildi.

Fatih’in adaletine dair bir İstanbul adaletinin örneği:

Fatih Sultan Han, Fatih’ten sonra İstanbul’un genel durumuna bakmak için bir gezintiye çıkıyor. Mahzen gibi karanlık bir yerden bazı sesler duyuyor. Adamlarını oraya gönderir. Perişan vaziyetteki iki papaz (din adamı) ile karşılaşırlar. Oraya hapsedilmişlerdir. Sebbeini soran Fatih’e, bizler İmparator Konstantin’e memleketin zulüm altında olduğunu, adaletin mevcut olmadığını söyledikleri için kendilerinin Konstantin tarafından mahzene hapsedildiklerini anlatırlar. Fatih bunları serbest bırakır. Ama adamların Fatih’ten haberleri yok, “biz bu mahzendeki halimizden memnunuz. Zulüm ortamında adaletin katledildiği bir ortamda yaşamaktansa ölüme razıyız” derler. Bu iki papazın doğru söylediklerini anlayan Fatih Sultan hazretleri, Fatih u papazlara gerekli bilgi, yetki belgesi ve gerekli araç gereçle yurdu dolaşmalarını, adaletsiz bir şey görürlerse saraya bildirmelerini ister ve papazlar yola koyulurlar.

Önce Bursa’ya giderler. Ne yapalım diye düşünürlerken, adaletin icra edildiği yerin aslı mahkemelerdir deyip, mahkemeye giderler. Bir davaya şahit olurlar. Davacı der ki; efendim, bu adem bana bir at sattı, parasını da peşin aldı. Fakat atın soluğan olduğu ortaya çıktı. Sık sık hastalanıyor. Adama olayı anlattık, kabul etmiyor. Olayı mahkemeye taşıdık. Koştum size geldim. Mesai saatinde yerinizde yoktunuz. Geri geldim, baktım ki at ölmüş. Hakkımı arıyorum, karar sizin, hüküm Allah’ındır, der. Kadı hakim kararını açıklar. Davacıya hitaben kararı okur. Mahkemeye geldiğinde ben yerimde olsaydım, hasta atı bile bile satana paranızın iadesine karar verirdim. Amma, mahkeme saatinde yerimde olmadığımdan dava görülemedi. Kusur bende. Atınızın bedelini ben ödeyeceğim, diyor ve davayı hallediyor.

Anadoluya teftişe çıkan iki adil papaz, din adamları olayı izliyorlar. İkinci olarak İznik’e geçiyorlar. Orada da bir dava izliyorlar. Birisi diğerine tarla satmış. Tarlayı alan adam tarlada bir çömlek altın bulur ve bunu tarlayı satın aldığı kişiye götürür. Ama satıcı kabul etmez. Ben tarlanın altını ve üstünü beraber sattım. Peki bu küpün tarlada olduğunu bilseydin satar mıydın, hayır. Öyleyse bu küp sizin der alıcı. Hakim, çözüm arar. Başka bir duyumda da satıcının bir oğlu, alıcının bir tek kızı varmış. Kızı oğlana nikahlayıp sorunu çözmüş.

Teftişçi iki papaz buna ve bunun gibi bir kaç mahkemeyi denetler. Adaletin kaynağı olan mahkemelerde adalet tam. Bir de esnafı, sanatkarı denetleyelim derler. Çarşıya çıkarlar. Aynı cins malı satanlar ve alanların memnuniyetini araştırmışlar. Bir bakkala varmışlar. Bize su, şeker, un, tuz, yağ vs ver demişler. Bakkal şekeri tuzu vermiş, yağı ve diğerlerini de şu komşum siftah etmedi, ondan alın, der. Oradan bir mağazaya giderler. kumaş ve kaput bezi ve işlemeli yatak yastık örtüsü isterler. Mağaza sahibi bakkal gibi isteklerinin ikisini verir, diğerlerini de komşudan alınız der. Papazlar adalet sadece bahkemelerde değil, toplumsal ortamda da olmalıdır. Adil halkın mahkeme ihtiyacı yoktur, deyip olayları Fatih’e saraya götürürler ve Hz. Fatih4e nereye gitsek adalet, bölüşüm, paylaşım, itimat, emniyet vardır. Bu durumda yolunuz açıktır, ilerlersiiniz. Yoksa doğruyu söyleyen papazları mahzene kitlemek zulümdür, zulüm ise payidar olmaz. Ulu Allah nimetine emanetine ihanet edenlerin elinden alır ve ehline verir. Memleketler kılıçla alınırlar ama adaletle elde tutulurlar. Hakların itilali padişahların, şahların izmihalidir, derler.

Değerli kardeşlerim, yazdığım makalelerin 1453’üncü sayısı nedeni ile Fatih ve adalet isimli makalemi arzetmiş bulunuyorum. İslam Türk tarihinde buna benzer yüzlerce olay vardır. 650 sene dünyanın en güçlü imparatorluğunu yönetmenin sırrı işte buradadır. Osmanlı imparatorluğunun yıkımı ile 30’dan fazla devlet doğmuştur.

Fatih; bir zımmiye haksız yere kalkan eli keserim. Unutmayın ki hepimiz insanız. Allah resulünün buyurduğu gibi, hepimiz Ademdeniz, kardeşiz. Adem ise topraktandır. En alçakgönüllü tevazulu varlık topraktır. Binlerce insanın ayağı altında eziliyor da, yeter artık diyemiyor. Çünkü insanın emrine verilmiştir. (ayeti kerime)

İstanbul’un manevi fatihlerinden Sultan Fatih’in hocası, rehberi olan Akşemsettin hazretleri Ayasofya’da fetihten sonra ilk cuma namazını kıldırmıştır. Bir anekdot;

Akşemsettin hazretleri Sadullah, Fazlullah, Emrullah, Hamidullah adında 4 tane yavrucuğu, oğlu bizzat İstanbul’un fethine katılmıştır. Buna sözde değil özde, yüreği ile katılmak derler. Her yiğidin değil, er yiğidin işidir.

Fatih padişahlığında irili ufaklı 17 devlet, 5’i müslüman, 12’si Hristiyan, 2 İmparatorluk, 4’ü krallık, 4’ü İtalyan, 6’sı prenslik, 5’i dükalık, 3 Rum, 4 Türk, 3 İslav, 1 Tatar Arnavut ülkesine katmış, Karadeniz’i Türk gölü haline getirmiştir. Bunlar sadece fetihleridir. Yani hiç kimse durup dururken Atatürk, Fatih, Yavuz, Kanuni, Büyük İskender, Napolyon, Harun Raşit olunmaz. Herkes avcı olabilseydi yer yüzünde av hayvanı kalmazdı. Ne mutlu bu sırrı verenlere. rahmet olsun geçmiş ecdadımıza. Bu vatan, bu millet, bu devlet duvarına bir  taş koyanlara... Selam olsun hepinize...