14 Şubat 2023 tarihli yazımın sonunu, “Evet, bu felaketi ve bu felaketleri yaşayan ülkemizde umarız ki, Cumhuriyet tarihinin ve yüzyılın gördüğü bu en büyük felaketten gerekli ders alınır ve de alınmalıdır” diye bağlamıştım.

Aynı yazımda imar barışı adı altında cumhuriyet döneminde, 1940’lı yıllardan başlayarak bugüne kadar 18 imar affının çıkarıldığını da yazmıştım.

Evet, bir deprem ülkesi olan ülkemizde “İmar Barışı Kanunu” adı altında kaçak, ruhsatsız, statiksiz, kontrolsüz, kabataslak yapılan bütün binalara ruhsat ve oturum izni verildi.

Daha farklı bir dille ifade edersek, mezar evlerin yapımına ruhsat verildi.

Ve de bozuk yapılanma, imar anarşisi, kaçak ve denetimsiz yapıların meşrulaştırılması teşvik edildi.

Ne yazık ki yapılan bu evler, 10 binlerce insana mezar oldu.

Ve bu evlerle, 10 milyon insan sokağa mahkûm edildi.

Ardından, bugün geri dönüşü olmayacak gibi görünen büyük bir göç başladı.

Ve de Hatay gibi kentlerin demografik yapısının değişebileceğinin altı çizildi.

* * *

Bilelim ki, deprem bir doğa olayıdır.

Ve de bilelim ki doğa, kaçınılmaz olarak kendi kuralları içinde hareket etmekte ve etmeye de devam edecektir.

Türkiye ise bir deprem ülkesidir, her türlü afeti yaşayan bir coğrafyadır.

Ve bu coğrafyada yıllarca sel felaketi yaşandı ve de yaşanmaktadır.

Toprak kayması yaşandı, kuraklık yaşandı, orman yangını yaşandı ve de yaşanmaktadır.

Ve de her yıl bir deprem felaketi yaşandı ve yaşanmaktadır.

Ancak bu afetlerin tanımını yapmak, bu konuları araştırmak ve önlem almak için çalışan bağımsız bir kurum, güçlü bir devlet araştırması ve güçlü bir devlet denetimi yoktur.

Ve de bu coğrafyada, neredeyse deprem olmayan yıl, ay, gün de yoktur.

Ama ülkeyi yönetenler ve genelde tüm siyaset, sanki bu ülkede ilk defa deprem oluyormuş gibi bir algıya sahiptir.

Ve bir deprem oluyor, “yaralar sarılacak devletimiz büyüktür” deniliyor… “Ölenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı” dileniyor… Binlerce inşaat müteahhidinden birkaçı da cezalandırılır gibi yapılıyor…

Nitekim 1999 Marmara depreminin cezalandırılan müteahhidi Veli Göçer idi. Aradan geçen zamanda ders alınmadı. Bu depremin müteahhidi de herhalde birkaç Veli Göçer olacaktır.

Elbette yıkılan binalarda müteahhitler suçlu mudur? Suçludur.

Çünkü para hırsı o kadar yüksek, o kadar öndedir ki, ahlak arkadan yetişemez olmuştur!

Ama sorun yalnız müteahhitlerde mi diye de bir sormak gerekir.

Çünkü bir denetim eksikliği, ülke genelinde kabul edilen bir olgu olmuştur.

* * *

Evet, Türkiye Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerle ve ardından 4700 artçı depremlerle 10 ili kapsayan büyük bir felaket yaşadı.

Ama toplum, 10 ile yayılmış bu büyük felaketin acısını yaşarken, siyasi söylemler giderek toplumun sinir uçlarını kaşımakta, sinirleri germektedir.

Ve deprem acısı, iktidar-muhalefet kavgasına alet edilmektedir.

Adeta 2023 seçimleri için bir iç politika malzemesi olarak kullanılan, depremden siyasal rant peşinde koşulan bir görüntü verilmektedir.

Oysaki bu yıkımda Türkiye siyasetinin tümü suçludur.

Çünkü imar afları, bütün siyasetlerin kabullenip uyguladığı bir politika olmuştur.

Nitekim gelinen noktada imar-iskân yolsuzlukları, geçmişte olduğu gibi birkaç günah keçisinin veya şamar oğlanı misali birkaç müteahhidin sırtına yıkılarak işin içinden çıkılmak istenmiştir.

Oysaki yapılması gereken, bu felaketten gerekli ders alınmalı, güçlü bir denetim sistemini hayata geçirmek olmalıdır.

Çünkü bu, bu ülkenin insanına ve yaşama hakkına karşı bir sorumluluktur.