Diyebiliriz ki, Cumhuriyetin 98’inci yılı görkemli görüntülerle kutlandı.

Ve de diyebiliriz ki, bu görüntüler elbette olması gerekendi.

Çünkü kolay kurulmamıştı Cumhuriyet…

Ve de kolay ilan edilmemişti…

Ne diyordu Mustafa Kemal?

“Memleketin bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış...”

Bu ülke bu koşullarda kurtarılmıştı...

Emperyal işgale karşı savaşarak, büyük bir bedel ödenerek temizlenmişti bu topraklar.

Ve de savaştan savaşa koşan, 11 milyonu köyde yaşayan 13 milyon yorgun insanla kurulmuştu bu Cumhuriyet.

* * *

Elbette bu görkemli görüntülere, Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) açılışı da bir katkı sağlar oldu.

Oldu ama kurucular daha büyük hedefler koymuştu.

“Çağdaş, laik, demokratik bir devlet” olmaktı hedef…

Ama olmadı, olamadı.

Çünkü:

Halkından korkmayan bir devlet, devletinden korkmayan bir halk idi hedef… Olmadı.

Yazarından, ozanından, şairinden korkmayan bir devlet idi hedef… Olmadı.

Yani kalemin silahtan tehlikeli görülmediği bir Türkiye idi hedef…

Ama olmadı, olamadı.

* * *

Elbette yollar, köprüler, tüneller yapıldı bu ülkede, yapılması da gerekirdi.

Yapıldı ama kurucular daha büyük hedefler koymuştu.

“Tam bağımsız, demokratik bir devlet” olmaktı hedef…

Ama olmadı, olamadı.

Çünkü:

Ülke toprakları ABD üsleriyle dolduruldu, NATO üsleriyle dolduruldu.

Milli kaynaklarımızın neredeyse yarısı, yabancı ellere teslim edildi.

Okyanus ötesiyle dost(!), komşularımızla düşman olundu.

Öyle ki, “Üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili bir devlet” olundu.

* * *

Askeri savunma aracı olarak övünebileceğimiz “İnsansız Hava Aracı”, “Silahlı İnsansız Hava Aracı” yani İHA’lar, SİHA’lar üretildi.

Üretildi ama kurucular daha büyük hedefler koymuştu.

Bir “hukuk devleti” olmaktı hedef…

Ama olmadı, olamadı.

Çünkü:

Bağımsız, tarafsız, güven sağlamış bir yargı idi hedef... Olmadı.

Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü idi hedef… Olmadı.

Ayrımcılığın ve ötekileştirmenin yok olduğu, önyargının yıkıldığı, bilinçaltının temizlendiği bir Türkiye idi hedef… Olmadı.

Yani özgürlüklerden korkmayan bir siyasal yapı idi hedef…

Ama olmadı, olamadı.

* * *

“Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarıyla, barışın mesajını vermişti kurucu irade.

Ama 98 yıldır, ülke içinde bile barış sağlanamaz oldu.

Toplumsal hoşgörünün tohumları yeşeremez oldu.

Farklılıklara karşı önyargılar yıkılamaz oldu.

Öyle ki, büyük reklâmlarla başlatılan, önceleri umut vaat eder görünen açılımlar bile sonuç alınamadan söner oldu.

Yani tam 98 yıldır Kürt sorunu çözülemez, Alevi sorunu çözülemez oldu.

Ve de anlaşıldı ki, Türkiye siyaseti, ülkenin birlik ve beraberliğini ilgilendiren bu sorunları çözemeyecek. Özellikle de bölünme tehlikesini içinde taşıyan Kürt sorununu...

Peki, böyle giderse kim çözecek? Elbette emperyal güçler…

Yani ABD ve Batılı müttefikleri ve de emperyalizmin bölge jandarması İsrail…

Peki, nasıl çözecek? Elbette demokrasi getireceğiz diye... Örnekleri var çevremizde…

Afganistan’da çözüldü! İşgal edilerek, yakıp yıkılarak...

Irak’ta çözüldü! İşgal edilip parçalanarak...

Libya’da çözüldü! Yerle bir edilerek...

Ve de Suriye’de çözülecek! Parçalanıp Kürt, Alevi ve Sünni bölgelere ayrılarak...

* * *

Peki, ne olmalı?

Öncelikle bu harita okunabilmeli.

İktidar, muhalefet ve genelde tüm siyaset, ufukta görülen bu tehlikeyi görebilmeli.

Ve de Cumhuriyet’in 98’inci yılında oluşan bu heyecan, bir fırsat olarak değerlendirilebilmeli…

Çünkü toplumun siyasete verdiği mesaj budur.