Bugün Atatürk’ün ölümünün 85’inci yıldönümü. Ülke genelinde büyük törenlerle anılmakta. Akın akın Anıtkabir’e gidilmekte.
Ve de ümmet toplumundan bir millet yaratan, Osmanlı’nın kalıntılarından bir devlet kuran, “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bu ülkenin kurucusuna saygılar sunulmakta, sevgiler sunulmakta.
***
Elbette böyle bir günde, özellikle ulusal heyecanın yükseldiği böyle bir günde 10 Kasım’lar:
Yeni bir ulusal dayanışmanın günü olmalıdır.
Kin ve öfkenin eritildiği, öfke ve ötekileştirmenin yok edildiği gün olmalıdır.
Ve de 10 Kasım, bir anma günü ve bir saygı günü olduğu gibi, bir muhasebe günü olmalıdır. Gereğinde de bir hesap verme günü olmalıdır.
Ama olmuyor, olamıyor ise milli duyguların yükseldiği böyle bir günde, yine de bir sormak gerekir:
“Onun gösterdiği ve istediği hedeflere ulaşılabildi mi?” diye…
“Onun düşünceleri ve bağımsızlıkçı kimliği anlatılabildi mi?” diye…
İşte bu nedenlerle, asıl kimliği nedir bir bakmak gerekti. Ve de o ne demişti biz ne yaptık bir görmek gerekti.
***
Evet, o ne demişti ve de biz ne yapmıştık?
O, “az zamanda çok iş yaptık” demişti. Biz çok zamanda az iş yaptık.
O, “İstikbal göklerdedir” demişti ve 1925'te THK'nu kurmuştu.
Biz, THK'nu kurban derisi toplama merkezi yaptık.
O, “Yurtta barış” demişti. Biz “yurtta savaş” yaptık.
O, “Dünyada barış” demişti. Biz savaşa yandaş olduk.
Öyle ki, Irak'ın işgalinde ABD'nin yanında yer aldık; Afganistan'ın işgalinde, başında ABD'nin bulunduğu koalisyonda bulunduk.
Libya yerle bir edilirken, Libya petrollerine el konulurken Batılı emperyalistlerin yanında yer aldık.
Suriye parçalanırken ABD'yle birlikte olduk.
Ve de öyle ki;
1952'de Amerikan çıkarları için Kore'de savaştık, 1000'e yakın şehit verdik.
1956'da Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesiyle çıkan çatışmada İngilizlerin, Fransızların safında yer aldık.
132 yıllık Fransız sömürgeciliğine karşı 1,5 milyon Cezayirlinin kanıyla kazanılan Cezayir'in bağımsızlığı, 1962'de BM'de oylanırken Fransa lehine oy kullandık.
Yani 1962’de Cezayir’in bağımsızlığına karşı durduk, karşı oy kullandık.
***
Ve de devamla...
O, “Fikri hür, vicdanı hür nesiller” demişti.
Biz fikri bağlı, vicdanı bağlı nesiller yetiştirdik.
O, “Ben, manevi miras olarak hiçbir doğma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” demişti.
Biz, onu tabulaştırarak bir sığınak yaptık.
Ve de günümüze tercüman olan siyasal öngörüsünü okuyamaz olduk.
O, “Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur” demişti.
Biz, günümüz toplumundaki sosyal ve siyasal değişimleri bile okuyamaz olduk.
***
O, “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir” demişti.
Biz heykeliyle, resmiyle, rozetiyle yetindik.
O, “Türk, öğün, çalış, güven” demişti. Biz, çalışmadan övündük.
O, “Tam bağımsızlık” demişti. Biz, tam bağımsızlık diyen gençleri astık.
O, “Tam bağımsızlık, elbette siyasi, mali, iktisadi, askeri, adli, kültürel, her alanda tam bağımsızlık demektir” demişti.
Biz, ülkeyi Amerikan ve NATO üsleriyle doldurduk; siyaseti ABD'nin, ekonomiyi İMF'nin, orduyu NATO'nun emrine verdik.
O, “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır” demişti.
Biz, emperyalizmin bölgedeki taşeronluğuna soyunarak, sömürgeciliğe hizmet ettik.
***
İşte bugün, onun söylediklerine karşı bizim yaptıklarımızı tersine çevirebilirsek, 10 Kasım törenleri o zaman amacına ulaşmış olacaktır.