İkizlerin İsmail Kalaycı Abdullah’ın gözüne anlamlı anlamlı bir şekilde baksa da, kaş göz işareti yapsa da anlamaz. Sonra “Bu adamı çok iyi tanıyor olmalı ki, adam dükkana girince ilk defa Kalaycı Abdullah’la muhabbet havasında sohbet ettiler” düşüncesiyle Kalaycı Abdullah’ın gözüne uzun uzun bakar. Yani ‘bu adama kefil olma’ demek ister.

Kalaycı Abdullah adamın “...aha kefilim bu” sözüne “Tabi tabi, elbette kefilim” diyerek adama kefil olur.

Senet düzenlenmeden önce İsmail:

“Abdullah ağabey, gerçekten kefil olacak mısın?” diye sorusuna yine “tabi tabi” dierek kefilliğini onaylar.

Adamın adına senet düzenlenir, kefil olarak da Kalaycı Abdullah çift imzayı atar. Ve adam televizyonu vadeli olarak hiç ön ödeme yapmadan alır gider.

Kalaycı Abdullah da vadeli almıştır televizyonu ama, senet istenmemiştir. Çünkü Kalaycı Abdullah İkizler Ticaretin hem komşusudur, hem de Kalaycı Abdullah dürüst bir sanatkardır.

Uzayan zaman içinde Maboralı adam borcunu ödemez. Kalaycı Abdullah bir dal sigarasını içtiği adamı arasa da bulamaz. Ve adama kefil olduğu için adamın aldığı televizyonun parasını da ödemek zorunda kalır.

“Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer” ödeyişi hatırlayarak:

“Ah, ah. Bir dal cüvere aklımı başımdan aldı. Bir dal gavur cüveresine aldanıp kefil oldum. Bir televizyon aldım, iki televizyon parası ödedim. Bundan sonra babam mezardan çıksa, babama bile kefil olmam. Sütten ağzım yandı, çünkü.” Sözünü Çaygeçe halkına söyletir olur. Ayrıca:

“Çaygeçeli herkes tanıdığı, konuştuğu her kişiye kefil olur. Ancak Çaygeçeli Kalaycı Abdullah hariç” sözünü de kendisi söyler durur...

Ee ortalığı bir söz bırakan, bu söylemi yıllarca dilden dile dolaştıran Çaygeçeli Kalaycı Abdullah unutulur mu?

*Kuşbaz İboş

Çaygeçe’nin en ünlü kuşbazıydı İboş. Belirli bir sanatı yoktu İboş’un. Yazın kiremit tuğla ocaklarında birkaç ay çalışır, kalan zamanlarında evinde güvercin beslerdi. Namı ‘Çaygeçeli Kuşbaz İboş’tu. Her kuşbazın olduğu gibi İboş’un da evinde çok uzun ve ince bir sırığı vardı. İşten gelince güvercinlerni pininden (kümes) salar, onların uçuşlarını çok haz duyarak seyrederdi. Havada takla atan ‘taklacı güvercinlerin’ takla atışlarına bayılırdı. Paçalısından tutun da, pal, Çorum Çıplağı gibi güvercinlerin en meşhurları Kuşbaz İboş’da bulunurdu. Ayrıca güvercinlerin alım satım konusunda güvercinlerden anlayan bir uzmandı. Sokaklarda yürüse de ayakları taşlara çarparak tökezlese de gözleri hep havada kuş arardı. Bazen sorarlardı İboş’a:

“Adamın kuşbaz olduğu nasıl tanınır?” diye.

“Adamın ayağına bakın. Başparmağının tırnağı yoksa veya kırıksa, mutlaka kuşbazdır.” Diye cevap verirdi İboş.

Çaygeçeli Kuşbaz İboş’un da her iki ayağının aşparmaklarının tırnağı yoktu çünkü.

Çaygeçeli Kuşbaz İboş’u Çaygeçe ve Yazı Çarşı’da kime sorsan tanır. Herkesce tanınan Çaygeçeli Kuşbaz İboş unutulur mu?

*Çok isimli Uzun Bekir

Çok isimliydi Bekir Usta. Dülger Bekir de derlerdi, Marangoz Bekir de... Sandıkçı Bekir de... Hatta Uzun Bekir Usta da diyenler olurdu. Boyu ile ün yaptığı gibi, sanatı da uzun söylenirdi. Yani “Dülger, Marangoz, Sandıkçı Uzun Bekir Usta.”

Kendisi güler yüzlü, şen şakrak, sözleri ile ortamı şenlendiren birisiydi. Kendisi de muhacir olduğu için, muhacir mahallesinden yetim bir kız alarak (ma’cir) mahallesine yerleşenlerdendi. Tek kelimeyle macirlerin hasıydı. En çok yiyeceği hamur işi, özelikle de ‘hingal’dı. Hingalden söz açıldığı zaman hingal için çok esprili sözleri vardı.

(SÜRECEK)