"Yurtta barış, dünyada barış" idi kurucu iradenin şiarı. Ama ne ülkede iç barış sağlandı ne de dünya barışına katkıda bulunuldu. Dışarda komşularıyla, içerde halkıyla kavgalı bir ülke olundu. Ama ülkede barış var sanıldı ya da sanılıyordu.
Oysaki 10'ar yıllık periyotlar halinde geriye doğru bir sorgulama yaparsak:
-2010'dan, 2000'den, 1990'dan önce barışık mıydı bu toplum? Hayır.
-1980'den, 1970'den, 1960'dan hatta 1950'den önce barışık mıydı bu toplum? Hayır.
Daha da açık olarak diyebiliriz ki, hiçbir zaman barışık olmadı, olamadı bu toplum. Çünkü farklılıklar, yıllarca düşman olarak gösterildi bu topluma.
***
Şimdi barış üzerine yapılmış bir araştırmanın fotoğrafına bir bakalım.
Amerikan "Institute for Econmics and Peace" kuruluşunun her yıl hazırladığı Küresel Barış Endeksi (Global Peace İndex) raporuna göre Türkiye, 163 ülke içinde 2015 yılında 138'inci sırada iken 2016 yılında 145'inci sırada olmuştur.
İşte bu sıralamada dünyanın en huzurlu 10 ülkesi:
İzlanda(l), Danimarka(2), Avusturya(3), Yeni Zelanda(4), Portekiz(5), Çek Cumhuriyeti(6), İsviçre(7), Kanada(8), Japonya(9) ve Slovenya(lO)...
İşte sıralamada Türkiye'nin hemen gerisinde bulunan, dünyanın en huzursuz 10 ülkesi:
Libya(154), Sudan(155), Ukrayna(156), Orta Afrika cumhuriyeti(157), Yemen(158), Somali(159), Afganistan(160), Irak(161), Güney Sudan(162) ve son sırada Suriye(163).
***
Aslında bu kuruluşun 2007 ve 2015 yılları arasındaki raporuna göre:
Türkiye, 163 ülke arasında 92-115-121-126-127-130-134-135-138'inci sırada olmuştu. 2016 yılında ise 145'inci sırada olmuştur.
Yani Türkiye, huzur ve barış sıralamasında dibe vurmuştur. Ve de sonuçta:
-Barış ve huzura muhtaç bir Türkiye yaratılmıştır.
-Alevi'yi Sünni'ye, Sünni'yi Alevi'ye düşman eden... -Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e düşman eden...
-Batıya nefret dolu bir doğu, doğuya nefret dolu bir batı yaratılmıştır bu ülkede.
***
Daha da tehlikeli olanı:
Toplumu bir arada tutar gözüken üst kimlik bağları giderek zayıflar, devlet ve toplum bir kimlik bunalımı ile boğuşur olmuştur.
Peki, neden ülke bu duruma gelir olmuştur? Neden toplumsal bağlar çözülür olmuştur?
Çünkü sosyolojik realiteye aykırı olarak:
"Sınıfsız ve imtiyazsız" bir toplumuz diyerek sosyal sınıflar,
"Laik bir devlet" yaratmak için din ve kültürel farklar,
"Tek bir etnik kökenden" gelme iddiasıyla farklı kimlikler yok sayılır olmuştur bu ülkede.
***
Sonuçta halkından korkan bir devlet, devletinden korkan bir halk yaratılmıştır bu ülkede.
Üstelik yıllarca korku üretilmiş ve de korkularla yönetilir olmuştur bu toplum.
-Komünizm gelecek denilmiştir.
-Şeriat gelecek denilmiştir.
-Darbe yapılacak denilmiştir.
Ve korkularla yaşamaya alıştırılmış, korkularıyla kamplara ayrılmıştır bu toplum. Ve de korkusundan korkar olmuştur bu toplum.
Yargı, yargıdan; aydın, düşüncesinden korkar olmuştur. Yazar, yazdığından; şair, şiirinden korkar olmuştur bu ülkede.
***
İşte şimdi soralım:
Peki, bu ülkede toplumsal barış olmaz mı, olamaz mı?
Elbette olur, olabilir ve de olmalıdır.
Ama bir koşulla:
-Yukarıda söylediklerimizin hepsi tersine çevrilebilirse...
-Yani, birbirini ötekileştirmeyen bir zihniyet değişimi olabilirse...
Ve ülkedeki katliamlarla yüzleşebilecek, korkuları yok edebilecek kadar cesur bir siyasal iklim yaratılabilirse...
Ve de tüm bunlar, toplumsal bir sözleşme olan "anayasa" ile yeterli güvenceye alınabilirse...
Evet, çok zor... Hem de çok zor... Ama bu ülkenin geleceği için olması gereken bir zor...