"Adalet Yürüyüşü"nden sonra adalet kavgasının ikinci adımı olarak duyurulan CHP'nin "Adalet Kurultayı" 26 Ağustos Cumartesi günü başladı.
Yer: Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan önce emperyalist işgale karşı, kanlı bir direnişle karşı konulan yer. Ve de göğüs göğüse savaşılan ve ulus bilincinin ilk tohumlarının atıldığı yer. Yani Çanakkale...
Başlangıç: "Büyük Taarruz'un başladığı gün, yani 26 Ağustos...
Bitiş: "Başkomutanlık Savaşı"nın kazanıldığı gün, yani 30 Ağustos...
Aslında anlamlı bir tarih seçilmiş. Ustalıkla ve özenle seçilmiş bir tarih. Sanki tarih referans alınmış...
Elbette böyle bir tarihsel vurgu, yeni bir yurtsever heyecanın yükselmesi için seçilmiş olsa gerek.
* * *
Peki, neden ihtiyaç duyuldu?
Anadolu'da "Eğri oturup doğru konuşalım" diye bir halk sözü vardır.
Biz de bu söze uyup "eğri oturup doğru konuşalım" dedik.
Ve de bu ülkede "adalet" var mı yok mu, önce bir soralım sorgulayalım dedik.
-Mahkemede adalet var mı? Yoktur...
Çünkü vesayetlerin güdümünde olan, karar verirken siyasetin ağzına bakan, çağdaş hukuk bilgileriyle donatılmış olması gerekirken uzun bir süre bir cemaatin emrinde olan yargı dünyasında adalet olabilir mi?
-Devlette adalet var mı? Yoktur...
Çünkü geçmişte de zaten yoktu diyebiliriz. Sıkıyönetimlerle, darbelerle siyasal ve toplumsal uzun bir süreç yaşamış devlette adalet oluşabilir mi? Bugün ise OHAL ile kimin başına ne geleceği belli olmayan bir ortamda adaletten söz edilebilir mi?
-Seçimde adalet var mı? Yoktur...
Bugüne kadar hiçbir seçimde gerçek bir adalet olmadı, olamadı. Son referandum da bir kez daha görülür oldu. Özellikle uygulanan seçim barajı ile toplum iradesinin tam yansıtıldığı gerçek bir seçim adaleti hiçbir seçimde yaşanmadı, yaşanamadı.
-Geçimde adalet var mı? Yoktur...
Kaderine razı isen var denilebilir. Ancak toplumsal itirazların bastırıldığı, adil bir paylaşımın olmadığı, sosyal devletin inşa edilemediği bir ortamda geçimde adaletten ve insan gibi yaşamaktan söz edilebilir mi?
* * *
Devam edelim:
-İnançta adalet var mı? Yoktur...
Çünkü hoşgörünün yerleşmediği ya da yerleşemediği, inanç gruplarının kendini özgür hissetmediği ya da hissedemediği, tek bir dini öğretinin dayatıldığı bir ülkede inançta adalet olabilir mi?
-Eğitimde adalet var mı? Yoktur...
Çünkü İslamcı gençlik ile Atatürkçü gençlik yetiştirmenin arasına hapsedilen, dindar nesil yetiştirme ile cumhuriyetçi nesil yetiştirmenin kavgasına sıkıştırılan ve günümüzde tümüyle ticari bir sektöre dönüştürülen bir eğitimde adalet gerçekleşebilir mi?
-Yaşamda adalet var mı? Yoktur...
Kadın cinayetlerinin, kadına şiddetin, çocuk tecavüzlerinin yaygınlaştığı; katliamların, maden kazalarının önlenemediği bir ülkede yaşamda adalet var denilebilir mi?
-Medyada adalet var mı? Yoktur...
Çünkü yazarlara, gazetecilere cezaevlerinin mesken yapıldığı; basının, ya iktidarın ya da muhalefetin borazanı olduğu bir ülkede özgür bir medyadan bahsedilebilir mi? Yani bu ülkede adalet yok mu diye sorulursa yok denilebilir. Çünkü adaleti yaratan hukuk devleti bizde yalnız kanun devleti olarak algılanmaktadır.
İşte böyle bir ortamda "adalet kurultayı"nın önemi ortaya çıkıyor diyebiliriz.
Eğer CHP tarafından, Çanakkale Gelibolu'da 26-30 Ağustos 2017 tarihleri arasında düzenlenen ve yukarıdaki 8 ana başlıkta sorgulanan adalet kurultayında:
-Adalet vurgusu, bu toplumun ve bu ülkenin siyasi damarlarına işlenerek can bulabilecekse...
-Ve bu adalet vurgusu, farklı kimliklerin birlikte yaşayabileceği siyasal bir iklime yön verebilecekse...
Ve de ayrıca, düzenlendiği yerin tarihsel özelliğinde:
-Gerçekten bir Çanakkale ruhu canlanabilecekse...
-Gerçekten bir 30 Ağustos ruhu canlanabilecekse...
Bilemiyoruz ama böyle bir ruha ve böyle bir siyasal iklime, iktidar kavgası için değil ama emperyal politikaların sıkıştırdığı bir dönemde Türkiye için özellikle ihtiyaç vardır.