Stalin’e ait olduğu söylenen bir söz var.  “Oyları kimin kullandığı değil, kimin saydığı önemlidir.”

Bu söz kime ait olursa olsun bir doğruluk payı vardır. Bu nedenle seçimler olağanüstü bir kontrol altında olmalıdır. Çünkü bir sonraki seçim için 5 yıl beklenecektir.  

Kuşkusuz 31 Mart seçimleri için, her siyasi partide olağanüstü bir heyecan oluştu. Ama İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirler için bu heyecan daha da yükseldi.

Çünkü bu seçimde ortaya çıkacak sonuç, 2028 seçimlerine giden yolu etkiler olacak gibidir. Ve de 31 Mart’ta yapılacak olan bu seçim, yalnız bir yerel seçim değil, 2028’de yapılacak Cumhurbaşkanı seçiminin de adresi olacak gibidir.

***

Evet,  22 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarına, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde bir kırmızı kart gösterilmişti.

2002’den bugüne genel seçim, yerel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ve referandum olmak üzere, toplam 17 oylamada başarılı olmuş bir iktidar, ilk kez 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kırmızı kart görmüştü.

Çünkü çok güvendiği büyük kentleri az farkla da olsa kaybetmişti.

Elbette toplumdan aldığı siyasal gücü, bir güç sarhoşluğu içinde kontrolsüz kullanan iktidarların, er ya da geç yaşayacağı kaçınılmaz bir sonuçtu bu.

Nitekim o seçim döneminde:

-Muhalefet FETÖ üzerinden sıkıştırılmak istenmiş, ama tutmamıştı.

-PKK üzerinden sıkıştırılmak istenmiş, yine tutmamıştı.

Yani suçlamak bir prim getirmemişti.

Ve de ortaya bir BEKA sorunu atılmış; muhalefet BEKA üzerinden sıkıştırılmaya çalışılmıştı, ama inandırıcı olmamıştı.

Yani muhalefete karşı uygulanan politikalar ya tutmamış ya da iktidar için sözün bittiği yere gelinmişti.

Oysaki genel seçim havası verilen 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin siyasal sonucu, bir itirazın ifadesi idi.

Güvenini yitirmiş yargıya, toplumu çaresiz bırakan ekonomiye, sürekli gerginlik, kin ve nefret dolu siyasal iklime bir itiraz idi.

Elbette yapılması gereken, bu itirazın doğru değerlendirilir olmasıydı.

***

Aslında toplum, genel olarak bir şeylere itiraz etmekte ve de siyasal seçeneğini bu itirazın üzerine inşa etmektedir.

Çünkü toplumun göremediğimiz ve de anlayamadığımız bir sağduyusu vardır.

Nitekim inancına müdahale edilmesini istemez bu toplum, itiraz eder.

Askerini sever bu toplum, peygamber ocağı der; ama siyasete müdahalesini sevmez bu toplum, itiraz eder.

Özellikle kimliklerinin ötekileştirilmesini asla kabul etmez bu toplum, itiraz eder. Çünkü her kimlik, o toplumun ve de o toplumsal kesimin varlık nedenidir.

Ve bu toplum mağdurları, özellikle de siyasi mağdurları asla unutmaz, unutmamıştır. Evet, bu toplum itiraz eder…

-1946’dan sonra Demokrat Parti’ye yönelmesi

-1960’dan sonra Demirel’e yönelmesi

-1970’den sonra Ecevit’e yönelmesi

-1980’den sonra Özal’a yönelmesi

-2000’den sonra Erdoğan’a yönelmesi

Hep bir itirazın sonucudur. Hep yeni bir siyasal arayış içindir.

Ve de 2019’da Erdoğan’a itiraz

Ne yazık ki bu arayışlar hiçbir zaman sorgulanmamış, sorgulanamamıştır.

Zaten ülkemiz siyasetinde eksik olan da budur.

***

Peki, bu itirazlar, bu karşı duruşlar doğru okunamazsa ne olur, ya da ne olabilir?

Eğer itiraz edilen siyasetler bu itirazları doğru okuyamazsa, siyasetin dengesi kaybolur ve de bu birikimi arkasında toplayan siyasetler, küresel güçlerin denetimine girebilir.

Bu nedenle ABD’nin ve Avrupa’nın Türkiye’deki bütün seçimlerle yakından ilgilenmesi boşuna değildir.

Nitekim 1946’daki itirazların okunamaması sonucu, 1950’li yıllarda bu itirazların birikimini arkasına alan Demokrat Parti (DP) döneminde, “Küçük Amerika olacağız denildi; ülke toprakları, ikili anlaşmalarla ABD ve NATO üsleriyle dolduruldu.

1960’lı yıllarda 27 Mayıs’ın rüzgârı geçtikten sonra itirazların birikimini arkasına alan Demirel döneminde, ekonomi Batı ile entegrasyona açıldı.

1980’den sonra itirazların birikimini arkasına alan Özal döneminde, ülke siyaseti ABD’ye, ekonomisi Batı’nın finans gücü olan Dünya Bankası ve İMF’ye teslim edildi.

Ve de 24 Ocak kararlarıyla, milli kaynakların küresel sermayeye teslim edilmesinin önü açıldı; ülke, küresel sermayenin tüketim pazarına dönüştürüldü.

2000’den sonra itirazların okunamaması ve bu itirazların birikimini arkasına alan AK Parti döneminde ise Ortadoğu politikalarında siyasal bir bulanıklık yaşandı.

31 Mart 2024 seçimlerinde ise itirazların nasıl bir göstergesi olacaktır, bilemiyoruz.

Ama bilinmelidir ki, toplumsal itirazlar bir siyasal arayış içindir. Önemli olan bu itirazların, bu arayışların okunabilmesidir.