Türkiye, Türkiye oldu olalı böyle bir seçim dönemi yaşamadı.
Siyaset ile din, birbirine karıştı(rıldı).
AKP Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, “Cennetin yolunun AKP'ye oy vermekten geçtiğini” söyledi, söylemeye de devam ediyor.
Aynı zamanda Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı da olan AKP Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar, Şanlıurfa’daki seçim bürosu açılışında; “AKP'ye oy verenlerden mahşerde hesap sorulmayacağını” söyledi yekten…
Medya bu söylemini diline dolayınca; Şaşkın, daha şaşkınca bir laf etti. “Din kimsenin tekelinde değil ki, siz de kullanın…”
Sayın Cumhurbaşkanı ise milletin yarısının Cumhurbaşkanlığını terk etti.
Cumhur İttifakının lideri ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla günde 2 -3 miting yapıyor. Kent kent, kasaba kasaba dolaşıyor…
Günün 24 saati televizyonlarda…
Her şehirde boy boy resimleri…
Sanırsınız ki, zat-ı şahaneleri Cumhurbaşkanlığını bırakıp, ülkenin Genel Belediye Başkanı olacak. (Ya da her iki görevi birlikte yürütecek)
Canhıraş bir ruh haliyle, oradan oraya koşturup duruyor.
Kendisini destekleyenleri “millet”; kendisine karşı olanları “zillet” olarak niteliyor.
Yani?
Yani kendisini desteklemiyorsan aşağılıksın, teröristsin, PKK yanlısısın…
17 yıldır iktidarda olmasına karşın; tarımsal ve hayvansal ürünlerdeki fiyat artışlarını, “ülkeyi sömürenler(!) olduğuna” bağlıyor.
“Vatandaşlarımızın sömürülmesine izin vermeyeceğiz” diyor.
Mitinglerinde çay dağıtıyor.
Evet, mitinglerde çay dağıtıyor.
Yetmiyor, sağa sola talimatlar yağdırıyor; “seyyar manav tezgahları açın” diyor.
Durumdan vazife çıkaranlar da konumlarına bakmadan tezgah açıyorlar kurumlarında.
Bunun en güzel örneğini, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Nükhet Hotar veriyor. Bu işgüzar rektörümüz anılan üniversitenin tıp fakültesi kantininde manav tezgahı açarak; sebze spekülatörlerine en büyük darbeyi vuruyor!
* * *
Önceki dönem ya da dönemlerde de belediye başkanı olan belediye başkanı adayları, vaat üzerine vaatlerde bulunuyor.
Vaatlerine gazete sayfaları yetmiyor.
Vaat ediyorlar da ediyorlar.
Onların bu “vaat çorbası” karşısında, vatandaşın kafası karışıyor; haklı olarak soruyor; “A benim belediye başkanı adayım; bu vaatlerini görevde olduğun zaman niye yapmadın? Elini kolunu tutan mı vardı?” diyor…
* * *
Seçim mitinglerinde seçmenlerine 200 gram çay paketi atan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı; 'Bebeği olan anne, çocuğu 4 yaşına gelene kadar ulaşımdan ücretsiz faydalanacak' diyen Ekrem İmamoğlu’na; ‘Sen kimin cebinden, neyi bedava yapıyorsun?’ diyor.
Gülüp, geçiyor İmamoğlu…
Ama İmamoğlu’nun yerine, Zillet(!) İttifakı diyor ki;
“Siz kimin cebinden o çayları dağıtıyorsunuz?
Siz kimin cebinden, kendi partinizden olan belediyelere, zararına domates, biber, patlıcan sattırıyorsunuz?
Siz kimin cebinden muhtarları, umreye ya da İspanya’ya geziye gönderiyorsunuz?
Siz kimin cebinden, yandaş şirketlerin vergi borcunu siliyorsunuz?
Siz kimin cebinden, elektriği bile olmayan köylerde buzdolabı, çamaşır makinesi, çekyat dağıtıyorsunuz?
Siz kimin cebinden devletin tüm olanaklarını kullanarak bir günde iki üç şehirde mitingler yapıyorsunuz?
Siz kimin cebinden, millet kıraathanelerinde bedava çay, kahve, kek, kol böreği veriyor ya da dağıtıyorsunuz?
Siz kim cebinden, Suriyeli mültecilere sorgusuz sualsiz 34 milyar Euro harcıyorsunuz?
Siz kimin cebinden, kendinize yazlık kışlık saraylar yaptırıyorsunuz?
Siz kimin cebinden, … …
Siz kimin cebinden, … …
Siz kimin cebinden, … …”
Diyorlar, diyorlar, diyorlar…
* * *
Onlar böyle karşılıklı atışırken, Sayın Cumhurbaşkanının ve Cumhur İttifakı’nın adayı, Binali Yıldırım da; “İstanbul Adalar arasında çalışan vapur ücretleri kaldıracağım, gidiş gelişi ücretsiz yapacağım…” diyor.
Ona ne diyorlar?
Ona hiç kimse, hiçbir şey demiyor.
Ona atış serbest!
Sözün özü, bugüne değin yaşanmamış, böylesine ilginç bir seçim dönemi yaşıyoruz.