Purçalık Tepe’nin üstünde tümsek bir alan mevcut. Bu tümsek de definecilerin hedefi olmuş, kazılmaya başlanmış. Tepe’deki faaliyeti gören köylüler Jandarma’ya durumu bildirmişler de yağmalanmadan son anda kurtarılmış. Jandarma tepede devriye geziyor yeni yağmalama girişimlerine karşı. Bizim önerimiz bu tümseğin de arkeolojik kazı programına alınması ve bu tepenin de bir an önce ağaçlandırılması. İki yerleşim alanında bir yeşil çam koruluğu çok şık duracaktır. Karamahmut’un batısında yükselen, İmat’a kadar uzanan yolun geçtiği tepeler ağaçlandırıldı, dikilen çam ağaçları iki adam boyuna ulaştı. Kıraç tepe yeşerdi. Birkaç metreye ulaşmış çamların arasında sadece Kızıltepe kıraç kaldı. Adını toprağın kırmızı renginden alan bu tepede köyümün su deposu bulunur. Buranın da ağaçlandırılması gerekir. Bu çamlardan ve kardeşlerim ve benim, bizim evin kurulu olduğu yaklaşık 6 dönümlük Yumru Harman’ın her köşesine diktiğimiz çamlardan da kuruyan çok. Yeni çamlarla ağaçlandırmayı sürdürmek ve kökleri taban suyuna ulaşıncaya dek sulamak gerekecek.
Kısaca ele alacak olursak, tüm yöre Hatti-Hitit, devamı olarak Frig kalıntılarıyla dolu. Bağ, bahçe, tarla; nereyi kazsanız bir Hitit kalıntısı, nereye baksanız Hitit inanç dizgesinden izler çarpar gözünüze. Bu kadar güçlü yapıtlar, ince işlenmiş bronz veya altın heykeller bırakan bir uygarlığın kültürel ögelerinin bize kadar ulaşmadığını düşünmek akla aykırıdır. Her uygarlık kendi gelenek, görenek ve yaşam tarzından izler bırakır. İnsanlar bile neredeyse aynıdır. Kaya kabartmalarının önünde durun, çevreden her hangi bir köylüyü çağırın, iki yüzü karşılaştırın, birbirinden farklı olmadığını görürsünüz. Bu benzerlik neye işaret eder? Bize de Hatti-Hitit adetleri, sanat yapıtları ve yazılı taşlar, tabletler kaldı. Evlerimize temel taşı yaptığımız yontulmuş taşlar kaldı. Sanırım bu taşlar zamanında sunak duvarları veya kapakları olarak biçimlendirilmiş. Yüzyıllarca içi boş çukurlarda doğa koşullarının yıpratmasına maruz bırakılmış. Ne kadar acı değil mi? Avrupalıların ele geçirmeye can attıkları tarihsel değerleri define avcılarının eline bırakmak? Günlük yaşantımızda kullanageldiğimiz çoğu adetlerin geçmişi altı bin yıla, belki daha geriye gider. İnanıyorum ki bu topraklarda en az 6 bin yıldır yaşıyoruz. Ayrıntılı, bilimsel bir çalışmayla tüm ülkenin gen haritası çıkarılsa Luvi, Hatti, Hitit, Sümer kökenlerimiz ortaya çıkacaktır.
Urfa’da ortaya çıkarılan Göbeklitepe bulguları 12 bin yıl geriye işaret etmektedir. Bu kalıntıların tamamını birer ekinsel/kültürel zenginlik olarak algılamalıyız ve yüzyıllardır yağmalanan bu değerlerimize sahip çıkmalıyız.
Yöreyi anlatmaya devam edeceğim, fırsat buldukça. Okuyan her dosta selam ve sevgiler.
Yöremi tanıtmaya devam ederken köyüm Karamahmut'tan ozan MİTHAT KÖK'ün iki şiirine de yer vermek isterim:
Tatildeyim defter kalem.
Zeka fikir şaştı kelam.
Eşe dosta olsun selam.
Boş gadeh de dem alam.
Düzgün yoldan ben de sapMAM.
Haram lokma asla yutMAM.
Enginde yükseğe uçMAM.
Boş gadeh de dem alam.
Bahar yazım hoştur akşam.
Güzün kışın başka yaşam.
Cumhuriyet Kemal paşam.
Boş gadeh de dem alam.
Hafta yedi bekle sıram.
Emirsiz ummana dalmam.
Çulsuz Mithat kökün Arman.
Boş gadeh de dem alam.
Mithat Kök
*
Bahset köyden ecik.
Her tarafta fare böcük.
Adım başı her yer çöplük.
Yazsam oku günlük günlük
Bağlar viran olmaz koruk.
Batak pınar kayıp oluk
Tarlalarda yarık yarık.
Her ekinden olmaz firik
Çok dolaşır bizim İsak
Tüfeğe doldurdu fişek
Üstüm yorgan altım döşek.
Öter horoz zirlar eşek.
doğmadan nurlu şafak.
Salladı söğüt kavak.
Sürü önde keçi oğlak.
Uyan artık dinle kulak.
Köyde hayattır yaşamak.
Mithat Kök