Dünya halklarının adını anmayı bile istemediği 3. Dünya Savaşından çok söz edilir oldu.

Halkların barışı en çok istediği bir kargaşa/kaos ortamı yaşıyoruz. Aslında adı konmamış bir 3. Dünya savaşı başlamış durumda. Bu kısmen bölgesel savaşlarla (Ortadoğu, Yemen, Doğu Avrupa-Ukrayna, Afrika’da Sudan) büyük bir güç gösterisi ve en modern silahların insanlık üzerinde denemesi yapılıyor. İnsanlar ölüyor, silah üreten ve satan silah tüccarı ülkelerin umurunda değil, olmaz da. Silah şirketleri kimin öldüğüne bakmazlar, kime ne kadar satacaklarına ve kârlarının ne olacağına, kasalarının ne kadar dolacağına bakarlar.

Ortadoğu patlamış barut fıçısıyla yangın yeri. ABD ve İngiltere’nin başını çektiği NATO’nun tam desteğini alan Nazi Netanyahu iktidarı İsrail’i öyle bir savaşın içine soktu ki destekçileri bile geri çekilmesini sağlayamıyor. Azgınlaştırdıkları faşist iktidarı Batı dizginleyemiyor, belli ölçüde  dizginlemek de istemiyor. İsrail’e gönderdikleri akıl almaz yoğunluktaki silah ve mühimmat yığınağının yalnızca yoksul Filistin Halkına yönelik olduğunu düşünmek safdillik değilse büyük bir yanılgı olur. Hedeflerinde geniş petrol yataklarıyla ve petrol üretim kapasitesiyle İran var. Irak, Suriye ve Libya petrol yataklarına konan Amerikan militarizmi şimdi gözünü İran’a dikmiş, savaş gemilerinin namlularını İran’a çevirmiş bekliyor. İsrail bahanesiyle bölgemizi terk etmiyor.

Basından Amerikan sözcülerinin İran’a sürekli İsrail cinayetlerine karşılık vermeme telkinlerini okuyoruz. Ülkesi içinde çok önemli bir suikast yapılan İran’daki Molla rejimi atıp tutmaktan başka bir adım atamıyor, atmak istemiyor. Büyük olasılıkla Amerika ve NATO’nun kendilerine saldıracağı istihbaratı aldılar. Bir ay önceki Haniye cinayetine şiddetli karşılık vereceğini açıklayan Devrim Muhafızlarından bir hareket gözlenmedi. Oysa, birkaç saat içinde, bugün yarın vurması bekleniyordu. Lübnan’da Hizbullah mevzileri bombalanıyor, Beyrut ateş altında, Hizbullah’tan etkisi sınırlı füze fırlatmak dışında ciddi bir karşılık yok. Güneyde Yemen’de Husiler İsrail saldırganlığına ve Batı ticaret gemilerine ufak çaplı karşılık girişimlerinde bulunuyor, fazla etkisi hissedilmiyor.

Bunca silah ve mühimmat, savaş ve uçak gemileri ve bunları kullanacak askeri personel Doğu Akdeniz’e yığılmış durumda. 2’si uçak gemisi olmak üzere 5 adet ABD savaş gemisi, birisi Antalya limanına demir atmış, bir İngiliz savaş gemisi Güney Kıbrıs’taki İngiliz üssünde saldırıya hazır, Doğu Akdeniz’de konuşlanmış durumda. Buna ek olarak Körfez’de ve Hürmüz Boğazında demirli Amerikan savaş gemilerini de sayarsak tam bir büyük savaş hazırlığı görürüz. Kore açıklarındaki Amerikan varlığı da Çin’i hedeflemiş, tetikte bekliyor.

Bu devasa yığınağın altında savaş görmemek büyük bir yanılgı olur.

Ülkemizde Amerikan 6. Filosu askerlerini Boğaz’da denize dökme geleneğinden gelen biz yurtseverler, Antalya limanımıza demirleyen Amerikan gemisini seyretmekten başka bir şey yapamıyoruz. Bu durum, bu devinimsizlik solun sefaletinin bir başka yönü.

Asgari ücretle açlık sınırının çok çok altında yaşamaya çalışan işçi sınıfının hiçbir derdine çare olamadığımız gibi çıkış noktası dahi önerebilecek durumda değiliz. Ne sendikal çalışmalar, ne inci gibi dizili sosyalist partiler, ne sosyal demokratlar bir çıkış önerebiliyor. Oysa kitleler bunalmış, bu cendereden çıkma düşüncesiyle kıvranıyor. Ünlü ‘Ne Yapmalı?’ sorusunu daha çok insan yanıtlamaya çalışmalı. Biliyoruz ki savaş en çok işçi sınıfını vurur. Savaş ortamında emekçi ya köle gibi çalıştırılır ya da çok düşük bir ücrete mahkum edilir, üstelik çocukları savaşa gönderilir.

1970’lerde 6. Filoyu kendilerine kıble yapıp namaza duran Siyasal İslamcılar da sonuç alamayacaklarını bildikleri çıkışlarına, hamaset nutuklarına devam ediyor. Filistin Filistin diye ortalığı velveleye vermekten başka bir varlık gösteremiyor, İsrail’le ilişkileri bile donduramıyor.

Bunca yığınağın bir anlamı olmalı? Devasa destekleriyle azgınlaştırdıkları İsrail’in kendi savaş kapasitesi soykırım uygulamaya yetmezmiş gibi Batı kendi askerlerini ve gemilerini gönderdi.

Bunu biraz açalım.

İsrail sürekli Ortadoğu’da savaşı yayma ve sınırlarını genişletme ideali peşinde koşuyor. Artık Gazze veya Batı Şeria fark etmeksizin tüm Filistin’e, saldırıyor, soykırım yaşatıyor. Niyeti açık: Filistin’siz bir İsrail devleti. Şu anda bu soykırımı durduracak güç yok! İnsanlık bu vahşeti film izler gibi seyrediyor. Birkaç cılız karşı çıkış yükselse de etkili olamıyor.

Üstümüzde, Ukrayna’daki Nazi yönetimini kışkırtarak Putin’in önüne atan Batı işi ilerletti, Rusya topraklarında işgal girişimi başlattı. Hatta Kursk’ta Amerikan bayrağı açma cüretini bile gösterdi. Ukrayna’yı uçak, tank, füze dahil olmak üzere muazzam bir savaş makinesine dönüştüren emperyalist güçler açıktan Rusya’ya savaş ilan etmiş durumda. Tavırlarıyla Zelenski’den pek farklı olmayan Putin bu saldırganlığı yanıtsız bırakır mı? Bırakırsa ülkesinde yeniden iktidar olabilir mi? Göreceğiz.

Putin şimdilik Doğu Asya’da ve Kafkaslarda askeri işbirliği anlaşmaları peşinde, Batı karşısında kendisini güvenceye almaya çalışıyor.

Asya-Pasifik’e bakalım.

Çin’in üretim gücü ve dünyanın en uç noktalarına kadar uzanan ticaret yeteneği emperyalist Avrupa’yı ve ABD ve Kanada’yı önlem almaya zorluyor. Üretim kapasitesi düşen emperyalist ülkeler, üretimde yitirdikleri öncülüğü yeniden ele geçirmeye çalışıyor. Çin’in bu dev üretim kapasitesini durdurmak için ticaret anlaşmalarını kısıtlayan birçok adım atıyor, böylelikle ticaret hacmini sınırlamaya çalışıyor. Durdurabilir mi? Çok zor. Şu anda Çin üretim kapasitesini belli ölçüde emperyalist ülkelerin başvurduğu üretim araçlarının denetimini devlet kurumları ve yarı-özelleşmiş şirketleriyle geliştiriyor.

Bu gelişmeler yaşanırken Rusya ve Çin alışverişte dolar ve Euro kullanmayı bıraktı. Ruble ve Yuan ile sürdürüyor ticareti. Bunu tüm dünyada uygulamaya başlarlarsa Batı para birimleri ne kadar dayanır? Dünya belli para birimleriyle, ticari olarak, ikiye bölünmüş durumda. Etkisi ne kadar geniş çaplı olur? Gözleyeceğiz.

Emperyalizmin asıl niyeti Çin’i durduracak askerî veya ticarî her türlü girişime kapı aralamaktır. Emperyalist Batı Japonya’yı da yedekleyerek Pasifikten Çin’i kuşatmaya çalışıyor.

Bu arada, Çin de boş durmuyor. Afrika ve Ortadoğu’da yaptığı ikili anlaşmalarla, savaş ve uzay teknolojisini doruğa çıkarmakla, dünyanın en kalabalık ordusuyla ve üretim gücüyle sessiz sessiz meydan okuyor. Belki de bu gelişmeleri gözleyen Batı Çin’e karşı açık saldırıya geçemiyor, fırsat kolluyor.

Böylesi devasa savaş kışkırtıcılığının doruğa çıktığı şu günlerde Dünya Barış Günü’nü kutluyoruz.

Her şeye karşın BARIŞ diyelim, barış istemekten başka umarımız yok.

YURTTA SULH CİHANDA SULH

Sami Aydoûan Yiúinak