Halk TV çalışanları yanında tüm taraflı-tarafsız halkımızı üzen “medyanın üstüne gitme” kararı kimin veya kimlerin arzusu ile sahnelendi henüz belli değil…

Ama yaşanan ibret verici olayların bir daha tekrarı gelmesin diye geçmişte buna benzer vakaları ve yargının çözüme nasıl yaklaştığını anlatmakta yarar var.

Yıl 21 Şubat 1964.

CHP Lideri ve devrin Başbakanı Rahmetli İsmet İnönü’ye, Kayseri’li elektrikçi Mesut Suna tarafından başbakanlıktan çıkarken suikast düzenlenir.

Suna’nın tabancasından çıkan dört kurşun arabanın kaportasına isabet eder, İnönü bu suikastten yaralanmadan kurtulur.

Suikastcı Suna, 20 yıl 6 aya mahkum edilir.

Bir gün önce yani 20 Şubat 1964 günü, Tunalı Hilmi Caddesinde Dr. Orhan Işık’a ait işyerine baskın yapılır ve bu olaya  dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı orgeneral Cemal Tural tarafından bizzat el konulur.

Olayın özeti: Psikiyatri uzmanı Orhan Işık, hastalarının psikoterapi yoluyla sosyalleşmesini sağlamakta, böylelikle hastalar aynı mekanda bir müzik eşliğinde dans etmekte, bir birleriyle yakınlaşmaktadırlar.

Buna bir anlamda “insani yakınlaşma” hatta “sosyalleşme” de denilebilir.

Bir şikayet üzerine duruma askeri yönetim el koyar. Dr.Işık gözaltına alınır. Haberin ilginç yanı hastalar arasında İnönü’nün uzak bir akrabası da, tedavi amaçlı orada bulunup dans eden kadınlar arasındadır.

Son Haber adlı bir Ankara Gazetesinde, polis-adliye muhabiri olarak Tunalı olayını iyice araştırıp, taraflardan görüş alıp, fotoğraflarla destekleyerek bu haberi yazıişlerine sundum.

Haber hazırlandı ertesi gün yayınlanacak.
Tam sayfa, tek haber.

İnönü’ye suikast haberi gazete yayınlanmadan önce meydana geldiği için, sayfayı bozan yazı müdürü sağ üstten İnönü haberine yer vermek zorunda kalır ve gazete piyasaya çıkar.

İnönü’nün adının geçtiği bu haber, Ankara Basın Savcısının dikkatini çeker ve bir gün sonra dava açmak için harekete geçer.

İnönü’ye belki de “yaranmak” için olsa gerek, savcının şikayet olmadan böyle bir dava açması ve beni adliyeye “ davet etmesi” açıkça beni korkuttu.

Ulus’taki adliyeye gittim, savcı beni çok nazik karşıladı. İfademi aldı ve gidebileceğimi söyledi. Duruşma tarihinin de gazeteye bildirileceğini söyledi.

Sonradan öğrendim ki, rahmetli İnönü’ye bu haber anlatılmış. Hatta gazetecinin dava edilmek üzere ifadesinin alındığı da söylenmiş.

Rahmetli İnönü, hemen olaya müdahale etmiş, savcıya davanın açılmamasını, gazetecinin işini yaptığını söylemiş.

Dava böylelikle kapanmış oldu.

Hani Halk TV olayındaki gelişmeler, gazetecilerin hiç yoktan gözaltına alınması, sağlık kontrollerinden geçirilmesi ve en az 2 gün gözaltında tutuldukları gerçeğini yaşayınca şaşmamak mümkün değil.

Tam 60 yıl önce demek ki Türkiye’de gerçek demokrasi ve gerçek adalet varmış demekten kendimi alamadım.

(devam edecek)