Bizim gibi kalkınmaya çalışan veya geri kalmış ülkelerde, eğer İş inada binerse, siyasette entrika-kaşkariko-hile yolları açılır, karşılıklı karalama dönemi devreye girer.
Bu durumda nedense, iktidar ile muhalefet arasında yasal yollar terkedilir.
Dahası eğer iktidarda sadece muktedire sınırsız yetkiler vermişseniz, bu kişi elindeki gücü istediği gibi kullanır, halk nezdinde kazanma şansı yoksa, ya da iyice azalmışsa her türlü yolu kendi için “mübah” görür…
Bununla kalsa iyi, yasa dışı yollara sapabilir veya sapar…
Bu “raydan çıkış” ise çevresindeki dalkavuklar tarafından alkışlanır.
Hatta teşvik de edilir…
Son yıllara değil, sadece son seçim sonuçlarına bakınca dengelerin bozulması karşısında iktidar gücünün gerçek yüzünün iyice netleştiğini görüyoruz..
Son çare olarak hak-hukuk ve adaleti, yani tersi olan “adaletsizlik” dönemini başlattı ise yandınız demektir.
Bu noktaya nasıl geldiğimizi anlamak için son günlere ve gelişmelere bakmak bile yeterli.
Birinci misal:
“ İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin hayati tehlike gerekçesiyle tahliye kararı verdiği menajer Ayşe Barım’ın tahliye edildikten bir gün sonra 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sağlık raporları hiçe sayılarak yeniden tutuklama kararı verilmesi…”
İkincisi peşinden geldi.
“104 gündür hakkında somut hiçbir delil bulunamamasına rağmen haksız, hukuksuz olarak cezaevinde tutulan gazeteci Fatih Altaylı’nın ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle tutukluluğunun uzatılması…”
Bu son gelişmeler şunu gösteriyor ki, iktidar erki kendisinden olmayan, güce biat etmeyen, haksızlıklara karşı çıkıp direnen sanatçıdan-gazeteciden-televizyoncudan hoşlanmıyor.
Aksine adeta “nefret” edebiliyor.
Ve ceza yasalarının ilgili maddelerini eğip bükebilecek kadro ve kadroları görevlendirip, muhalefeti “devre dışı” bırakma yollarına başvurabiliyor.
Sevip sevmeyin, görüşlerini ve eylemlerini onaylayın ya da onaylamayın, Altaylı ve Barım olayı bu ülkede çok ama çok tartışılacak…
Adalet, keşke bu noktalara sürüklenmeseydi.
Son söz:
“Mumu söndüren rüzgar, orman yangınını başlatabilir.”
(anonim)