Son yıllarda kuraklık kendini iyice hissettirmeye başladı. Yaz ve kış sıcaklıkları hiç görmediğimiz düzeylere çıktı. Çaylar, dereler kurudu, ırmağın suyu azaldı, taban suları çekildi. Artık yeraltı suları çok daha derinlerde ve daha az bulunabiliyor.

Tabii ki bu durumun sorumlusu gene biziz. Yağmurun oluşumunu sağlayan, bulutları davet eden ve yağdıran o güzelim ağaçları biz kesip tepeleri kelleştirdik. Doğanın dengesini bozup havayı, suyu, toprağı kirlettik; hayvanların yaşam alanlarını elinden alıp beton döktük. Şimdi de kendimizi tereyağından kıl çeker gibi kenara çekip “her şey Allah’tan” diyerek temize çıkmaya çalışıyoruz.

Yok kardeşim, o kadar basit değil. O yağmur, bizim yüzümüzden yağmıyor, önce bunu kabul edip sonra da çaresine bakalım. Yağmuru gönderen tabii ki Allah, ama yağmasına vesile olan biziz. Öyle yağmur duasına gidip iki dakika dua etmekle de kulluk görevini yapmış olmayız.

Ben en iyisi, ne söylemek istediğimi aşağıdaki öyküyle anlatmaya çalışayım. Arif olan anlar.

“Vakti zamanında, küçük bir kasabanın birinde, kurak geçen uzunca bir süre sonunda Cuma namazı sonrası imam ve cemaat yağmur duasına çıkarlar. Kurbanlar kesilip dualar edilir ama günler geçtiği halde tek damla yağmur düşmez. Cemaat boynu bükük bekleşirken, güneş ortalığı kasıp kavurmayı sürdürür.

Bir süre sonra kasabalarına bir dervişin yolu düşer. Kasaba halkı “belki onun duası kabul olur.” diyerek yanına koşup ondan yağmur duası yapmasını rica ederler. Derviş, kısa bir süre düşündükten sonra önce oradakilerle birlikte kasabayı dolaşmak istediğini, duayı ise sonra düşüneceğini söyler. İnsanlar, şaşkınlık ve merak içinde dervişin peşine düşerek tek tek evleri dolaşmaya başlarlar.

3-5 sokak dolaştıktan sonra damı çökük, kapısı kırık bir evin önüne gelirler. Derviş, kapıdan içeri seslenerek ev halkını dışarı çağırır. İçeriden orta yaşlarda, üzeri yamalı bir kadın ve iki kızı çıkar. Derviş, hal hatır sorduktan sonra kadının dul olup beyinin erken yaşta öldüğünü ve iki yetim kızıyla birlikte yaşadığını öğrenir.

Derviş, iki küçük kıza dönerek;

-"Benden bir isteğiniz var mı, olmasını en çok istediğiniz şey nedir?" diye sorar.

Küçük kızlardan biri evlerinin çatısı için kiremit, diğeri de yeni bir ayakkabı ister. Derviş, hemen yanındakileri evin damına kiremit, diğer kıza da ayakkabı almaları için gönderir. Kısa zamanda çocukların istekleri yerine getirilip teslim edildikten sonra, derviş kızlara yeniden sorar:

-"Söyleyin bakalım siz en çok ne için dua edersiniz?"

Büyük kız;

-"Yağmur yağdığında evimizin çatısı aktığı için içeri su dolar. Ben de o nedenle Allah'ın yağmur yağdırmaması için dua ederim." der.

Küçük kız ise;

-"Ben de Allah'tan yağmur yağdırmaması için dua ederim. Çünkü ayakkabılarım delik ve bu nedenle her yağmurdan sonra üşütüp hasta oluyorum." der.

Derviş, bu sözlerden sonra yanındaki insanlara dönerek;

-"Çocukların sözlerini duydunuz. Sadece Allah'ın kudretinde olan bir duayı yapmadan önce, kendi gücünüz ve kudretinizle yerine getirebileceğiniz bir duayı gerçekleştirin ki Allah da sizden hoşnut olup duanızı kabul etsin. Gerisi boşa zahmet eyy cemaat!" diye bağırdıktan sonra yürüyüp gitmiş.”

Keşke biz de şu kurak günlerde yağmur duasına çıkmak yerine önce adalet duasına çıksak, yoksulların derdine çare, haksızlığa uğrayanların sesi, ucu bize dokunsa da haklının destekçisi olabilsek; kim bilir belki de bunca bela, musibet ve zorluk kendiliğinden ortadan kalkar!

Bilmem anlatabildim mi?

DÜŞÜNEN SÖZLER:

Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela yazmaz kul azmadıkça. Hz. Mevlâna

Her şey üstüne üstüne geliyorsa, belki de sen ters gidiyorsundur. Fransız Atasözü

Bir garibin duasına gir, kurtarırsa o kurtarır. Taptuk Emre

Bir mum bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez. Mevlâna

Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın. TOLSTOY