Her gün televizyonlarda aynı sahneleri kahrolarak izliyoruz: Gazze’deki enkaz altında kalan çocuklar, iki gözü kan çanağı olan, hıçkıran anneler, susmayan siren sesleri… Sonrasında kürsüye çıkan siyasetçiler: “Filistin halkının yanındayız, mazlumları koruyacağız” gibi sözlerin bini bir para.

İyi, güzel ama bu tümcelerin ardından Türk gemileri neden hâlâ İsrail limanlarına yaklaşıyor?

Ne yazık ki insanlığın vicdanı pazarlarda alınıp satılır olmuş. İlginç olan, Gazze için kim fazla demeç verir ya da gözyaşı dökerse o günün popüleri oluyor. Oysa vicdan piyasası o kadar ucuzladı ki adeta sudan ucuz. Zira aynı insanlar ertesi gün ticari tabloların altında eriyip gidiyor.

İsrail’i “boykot” eden ülkelere bakıyoruz, içlerinde Türkiye de var. Ama diğer bir gerçek ise: BM dış ticaret verilerine göre Türkiye, 2023’te İsrail’in en çok ihracat yaptığı beşinci ülke. Örneğin: Çin: 19 milyar dolar, ABD: 9.4 milyar dolar, Almanya: 5.6 milyar dolar, İtalya: 3.6 milyar dolar, Türkiye: 2.8 milyar dolar. Sözde ambargo var ve sözde ticaret durdurulmuş!

Vicdan piyasalarda karaborsaya düşmüşken, Gazze’de çocuklar mezara konuyor.

Gazze’de yıkıntılar altından küçücük bedenler çıkarılırken, tüm dünyada çocuklara şiirler yazılıyor, belgesellere konu oluyor, sosyal medya paylaşımları dolup taşıyor. İnsanlık adeta bir “hüzünlü tablo” izliyor.

Ne var ki gerçeğin diğer yüzü şu: Aynı dönemde Akdeniz’de tonajlı yük gemilerinin rotaları değişmiyor ve yine İsrail’e çıkıyor. Türk çeliği, Türk plastiği, Türk motor parçaları hâlâ İsrail’e akıyor. Bir aktivistin söylemine göre: “Bizim yardım gemilerimiz engellenirken, ticari gemilerimiz ellerini kollarını sallayarak Hayfa limanına yanaşıyor.”

Elbette bu konuda Türkiye yalnız değil. Suudi Arabistan petrol anlaşmalarında, Katar milyar dolarlık yatırımlarında, Mısır ise sınır kapılarında İsrail’le iş tutmaya devam ediyor. Hepsi üst perdeden “Gazze’nin yanındayız” mesajları atıyor. Oysa gerçek şu: Gazze halkı yalnız, devletler pazarlık masasında alıp verme derdinde.

Arapça’da “sumud” kararlılık, azim, direnç, kararlılık anlamına geliyor. Annelerin gözyaşlarında, enkaz altındaki çocukların çığlığında gerçek anlamını buluyor. Ama Arapça’da başka bir sözcük daha var: “Khiana” yani ihanet.

İhanet yalnızca İsrail’le açıktan ticaret yapanlarda değil; sözde “boykot ediyoruz” deyip el altından aynı gün gemi çıkaranlarda da vardır. İhanet, çıkarları uğruna vicdanlarını satanların ortak dilidir.

Sonuç olarak: İsrail’in vahşetini ne şiir okuyarak, ne sosyal medyada kalp işareti yaparak, ne de kürsüde nutuk atarak çözme olanağı vardır. Gerçek çözüm: İspanya’daki gibi milyonların sokağa inmesi, iş bırakması, iktidarlarını zorlamasıdır. Gerçek çözüm, İsrail pasaportu taşıyan vatandaşların dünya yüzeyinde gezemez hale gelmesidir.

Bugün dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın bağırarak, İsrail’i ve arkasındaki emperyal gücün kulak zarını patlatması gerekiyor. Çocuk katillerinin yüzlerine tükürerek tükürük denizinde boğması gerekiyor. Sesimizi kısıyor, tükürüğümüzü yutuyorsak bu “direniş (sumud)” değil, ihanettir (khiana).

Çünkü vicdanlar pazara düşüyorsa, çaresiz çocuklar mezara düşer.