Son günlerin güncel konusu olan buğday, arpa ve  çaya verilen taban fiyatları, çiftçilerimizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Tarımda girdi fiyatları yüzde yüze yakın artarken, bu ürünlere maliyetinin altında taban fiyat vermek üreticinin üretimi bırakmasına sebep olmakta. Üretim düşmekte ve bunun sonuncunda dışa bağımlı hale gelmekteyiz.

Maalesef hala yerli üretimi teşvik etmek yerine, ithalatla ihtiyacımızı karşılamak gibi yanlış bir politika izliyoruz. Bu nedenle ülkemizde yıldan yıla tarım ürünleri üretimi azalmakta.

Bunun en çarpıcı örneği ülkemizin nüfusunun artışı ile, buğday üretimi arasındaki orandır. 2000 yılında nüfusumuz 64 milyon iken, buğday üretimimiz 21 milyon ton, 2010 yılında nüfusumuz 73 milyona çıktığı halde, buğday üretimimiz  21 milyon tondan 20 milyon tona düşüyor. 2020 yılında 83 milyon olurken, buğday üretimimiz gene 20 milyon tonda kalıyor. 2023 yılında nüfusumuz 85 milyon olurken, buğday üretimimiz  ancak yüzde 10 artarak 22 milyon ton oluyor. 23 yılda nüfusumuz yüzde 26 artarken, buğday üretimimiz ancak yüzde 10 artıyor. Önemli bir sorun da, bu gün göçmenlerle birlikte nüfusumuzun ne olduğunu da tam olarak bilmiyoruz.

Nüfusumuz hangi oranda artıyorsa, en azından üretimimizin de o oranda artması gerekir. Bunu önemsemezsek tarımda dışa bağımlı bir ülke oluruz. Bunun yaşamsal bir sorun olduğunu korana salgınında gördük. Bu konu ülkeler için bir beka sorunudur. Bir zamanlar tarımda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz diye gurur duyardık. Bu gün ise ithal etmediğimiz tarım ürünü kalmadı. Neden bu duruma düştüğümüzün sebeplerini hiç araştırıyor muyuz?

2023 yılında 14 milyar dolarlık tarım ürünü ithal ettik. Bu bizim paramızla yarım trilyon ediyor. Bu paranın yarısını kendi çiftçimize tarım desteği olarak versek, üretimimiz en azından ikiye katlanır. Avrupa’da çiftçisine en az destek veren ülkelerden biriyiz. Bu nedenle çiftçi sayımız her sene azalmakta ve üretim düşmekte. Her yıl milli gelirin yüzde birinin çiftçiye destek olarak verilmesini gerektiren bir yasa olmasına rağmen, bu güne kadar bunun yarısı bile verilmedi.

Ülkemizde her çeşit ürün yetiştiği halde, kendi çiftçimizi desteklemeyip, ithalatla başka ülkelerin çiftçilerine para kazandırmanın mantığını anlayabilmiş değilim.

Maalesef geçmiş yıllarda Fransız çiftçisine yaptığı hizmetler nedeniyle, Fransa Cumhurbaşkanı'nın elinden gururla madalya alan tarım bakanımız oldu. Gene geçmişte neden Bulgaristan’dan saman aldığımız sorulduğunda; "Paramız var ki alıyoruz" diyen tarım bakanımız da oldu. Konya’da kepek fiyatının pahalılığından şikayet eden üreticilere;  “O halde neden kepek ekmiyorsunuz?" diye soran bakanımız da oldu.

Tarımın içinden gelmeyen, üretimin ve üreticinin sorunlarını bilmeyen yöneticilerle bu sorunlar çözülemez. Tarımda üretim artışını amaçlayan belli bir plan ve programa bağlı, yıldan yıla değişmeyen milli bir politika izlenmediği sürece üretimi de artıramayız, pahalılığı da önleyemeyiz.

Önce tarımın bir ülkenin kalkınması için temel bir sektör olduğuna inanmalı ve buna göre tarıma gereken önemi vermeliyiz.

Atatürk; "Milli ekonominin temeli ziraattir" sözü ile tarımın bir ülkenin ekonomisi için önemini belirtmiştir.