Bundan bir ay kadar önceydi, sevgili genç bir kadın okurum bana mesaj yazmıştı.
“Yazdıklarınızla aydınlanıyoruz, güç ve ilham alıyoruz ama ne olur, biraz da iyi şeyler yazın; gelecekte güzel şeylerden de bahsedin.”

Doğrusu bu söz içime oturdu.

Haftada üç gün yazarken, gündeme yetişebilmek için son bir aydır haftanın altı günü yazıyorum. Yine de gündeme yetişemiyorum. Söz vermeme rağmen, ülkemizdeki güzel gelişmeleri toplayıp bir metin hâline getirecektim. Başaramadım. Genç okurumdan özür diliyorum.

Ucuz ölümler ülkesinde başımızı kaldırıp da hangi güzel şeyi yazabilirim diye kara kara düşünüyorum. İşte, İskenderun’dan gelen, içimizi dağlayan o haber. İki Mehmetçik susuzluktan hayatını kaybetti. Bunu nasıl görmezden gelebilirim?
Ucuz ölümler, sanki kaderimiz oldu.

Sanki her şey tesadüfen yaşanıyor…Yangın çıkar, yanan biziz. Sel olur, boğulan biziz.
Asansör düşer, altında kalan yine biziz. İliç’te maden faciasından, Soma’daki grizu patlamasına, mağarada metan gazından zehirlenen on iki Mehmetçiğin acısı henüz tazeyken…
Şimdi de iki Mehmetçik susuzluktan öldü. Bu ülkede yaşamak, sadece şans işi.

İki gün önce İskenderun’da gölgede 40, güneş altında 50 dereceydi. Peki ne yapılıyordu? Talim! Evet, ter dökmeden eğitim olmaz, vatan savunulmaz. Bunu anladık ama...Barış zamanında, bu sıcaklıkta, susuzluktan iki askerin ölmesi, sanırım “güneş çarpması” değil de, akıl tutulmasıyla açıklanabilir.

Peki neden yaşanıyor tüm bunlar? Çünkü plan yok, program yok, denetim yok!
Sağlık sistemi çökmüş, asker hastaneleri tarihe karışmış. Eski askeri doktorlar isyan ediyor.
“Deniz Hastanesi olsaydı, bu çocuklar bugün hayatta olacaktı!” diyorlar.

Artık ölümler “sistemsizlik”in sıradan sonucu oldu. Kimse “neden öldü?” diye sormuyor.
Soru şudur. “Bugün kim öldü?”

Yangında yananlar, trafikte ezilenler, depremde enkaz altında kalanlar... Hepsinin ortak noktası. İhmal, ilgisizlik, cezasızlık, liyakatsizlik! Ama bu ülkede en hızlı cezalandırılan şey gerçeği söylemek! RTÜK, artık “Radyo Televizyon Üst Kurulu” değil, “Tek Adam Rejimine Karşı Olanları Karartma Kurulu”na dönüşmüş durumda.

Gerçeği konuşursan ekran kararır, sesin kesilir. Sözcü TV’ye 10 gün, TELE-1’e 5 gün ekran karartma cezası verildi. Suçları ne? Gerçekleri söylemek. Hani basın özgürlüğü anayasal güvence altındaydı?

Merdan Yanardağ, “15 Temmuz İslamcı bir darbe girişimiydi, sorumlusu iktidardır.” dediği için “Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik”ten cezalandırıldı. Burası Türkiye…
Yaşamak lüks, ölmek sıradan. Medya karartılıyor, adaleti ara ki bulasın, devlet ise sadece izliyor.

Huzurlu yaşamak mı istiyorsun? O zaman iktidarı eleştirme, soru sorma. Çünkü artık sistemin değeri, insan hayatının önüne geçmiş durumda.

Bu ülkede konuşursan değil, susarsan yaşarsın.