Geçmişte bir arkadaşımız, “Hâkim veraset ilamını eksik yazıyor” demişti.
“Neden?” dediğimde, “mirasçıları yazıyor ama partisinin adını yazmayı unutuyor” demişti.
Çünkü bizde parti taraftarlığı futbol takımı tutar gibidir. Ve de babadan oğula verasetle geçer gibidir.
Galiba bunun nedeni olarak, çok partili sistemin yeteri kadar sindirilememiş olmasıdır diyebiliriz.
Çünkü biri diğerini “Atatürk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı” olarak, biri diğerini “din düşmanı” olarak suçlamaktadır. Yani partiler birbirinin siyasi varlığını kabul etmeyen bir görüntü vermektedir.
Oysaki siyasi parti ve de özellikle “çok partili siyaset” demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Ama Türkiye’de siyasî partiler genelde Batılı örneklerinden farklı olarak:
Aşiretimsi bir görüntü vermektedir.
Tarikatımsı bir görüntü vermektedir.
Tekkemsi bir görüntü vermektedir.
Yani ülkemizde siyasi partiler, yüksek bir saygı gören genel başkanın, müzâkereden çok itaatin göründüğü örgütsel bir görüntü vermektedir.
***
Evet, lider ve itaat kavramları Türkiye siyasî hayatının temel motifleri olmuş gibidir.
Bu nedenle liderlerin değişimleri, partilerin olağanüstü anlarına tekabül eder. Ve de partilerin kırılma anları gibi görülür bizde.
Yani liderlerin değişimi pek de normal görülmez bizde.
Parti kurultayları ise birer tartışma platformu değil, “resmigeçit” gibidir.
Hesap sorma, hesap verme, istişare etme platformları değil, “dosta güven veren, düşmana korku salan” gövde gösterileri gibidir.
Özellikle “ihanet” ile özdeşleştirilir olmaktadır.
Yani “muhalefet” sözü, “ihanet”in kibarlaştırılmış ifadesi olarak kabul edilmektedir.
Hangi parti içinde olursanız olun, genel merkez baskısına, hele hele olağanüstü yüceltilmiş liderlere “gözünün üstünde kaşın var” gibi bir eleştiri yöneltirseniz “hizipçi” diye suçlanırsınız.
Daha da ilerisi, “hain” olarak suçlanırsınız.
***
Ve de…
Her ne kadar “anayasa”, “ulus-devlet”, “parlamenter sistem”, “demokrasi” gibi kavramlar ve kurumlar, evrensel değerler olsalar da bu kurumlara şeklini “o” toplumun sosyo-ekonomik yapısı ve kültürü şekil vermektedir.
Yani diyebiliriz ki, toplumsal yapı, kurumlar, kurumların işleyişi ve kültür, bir toplumun politik yapı ve işleyişini şekillendiren temel faktörlerdir.
***
İşte geçmişte 68 kuşağı, yukarıda belirttiğimiz olumsuz bu olguları yıkmak istemişti.
Yani siyasetin içindeki bu kalıplaşmış olguları yıkarak, kurtuluş savaşının ana ekseni olan milli siyaset damarını uyandırmak ve de yükseltmek istemişlerdi.
Birinin diğerine “cumhuriyet düşmanı”, birinin diğerine “din düşmanı” gibi suçlayıcı ve aşağılayıcı ifadeleri eriterek ulusal bir bütünlük yaratmak istemişlerdi.
Ve de emperyal politikalara karşı, bağımsızlık temelinde bir ideoloji enjekte etmeye çalışmışlardı.
Ne yazık ki bu kuşak, 12 Mart Muhtırası ile ve de 12 Eylül Darbesi ile imha edildi.
Ve de o kuşağın başlattı bu uyanış süreç içinde köreltildi.
Ama görünen o ki, günümüz kuşağının temsil eden ve de “Z kuşağı” diye adlandırılan kuşak ile ardından gelen “ALFA kuşağı” bu görevi yapacak gibidir.
Çünkü böyle bir oluşum görünür olmuştur.