“Bizim bayramımızda yanımızda olmayan öğretmenimiz, bize bayrak yapar mı hiç?”

“Neyse, canınız sağ olsun çocuklar” diyorum. “Üzülmeyiniz. Öğretmeninizin çok önemli bir işi çıkmış olmalı ki, böylesi önemli bir günde Sungurlu’ya gitmiş. Biz programımızı aksatmadan uygulayacağız.”

Bir sırığa taktığımız bayrağımızı öğrencilerin önünde taşıması için, beşinci sınıf öğrencilerinden birine veriyorum. Yine büyüklerden bir kızla bir erkek öğrenci de Atatürk’ün camlı çerçeveli resmini taşıyacaklar.

Yürüyüş kolunu, birinci sınıflar önde, ikinci üçüncü, sınıflar ardında, dördüncü beşinci sınıflar da geri planda olarak düzenlemiştim. Bayraklı öğrencilerimin sevinç ve coşkuları görülmeye değerdi. Okulun bahçesinden çıkıp ulusal marşlarımızı söyleyerek köy içine doğru yürüyoruz.

Çocukların seslerini duyan öğrenci anne ve babaları ile, henüz okul çağına gelmemiş çocuklar evlerinin kapı önlerine çıkarak öğrencileri alkışlıyorlardı. Bayramın sevinç ve coşkusu sarmıştı herkesin yüreğini.

Bayram yerini önceden belirlemiştik. Durduğum odanın yüz adım kadar ötesinde Hacı Mustafa’nın odası vardı. Önü düzlüktü. Köyün merkezi sayılabilecek bir yerdi. Orda yapacaktık bayram törenini.

Halk da küçük çocuklarının ellerinden tutmuş, öğrencilerin 23 Nisan Çocuk Bayramını izlemek için tören yerine doğru yönelmişti. Okul çağı yaklaşmış olan çocuklar da peşimizdeydiler. Öğrencilerin ellerindeki bayraklar büyük küçük herkesin ilgisini çekiyor.

Odanın önüne varınca öğrencileri hilal biçiminde düzene sokuyorum. Herkes yönünü merkezi noktaya dönüyor. Bu arada çevremizdeki kalabalık da durmadan artıyordu.

Seslenenler var öğrenci babalarından:

“Bayramınız kutlu olsun muallim.”

“Kutlu bayramlar öğretmen bey.”

“Sağ olunuz” diyorum. “Bayram, çocukların bayramıdır. Hoş geldiniz.”

Kalabalık iyice artıyor. Fikri öğretmenin nerde olduğunu soranlar var bunca curcuna içinde.

Çocuklara sesleniyorum.

“Çocuklar törenimiz başlıyor. Önce İstiklal Marşımızı söyleyeceğiz.”

Sesler kesiliyor.

“Rahat, hazır ol” komutundan sonra hazır olda İstiklal Marşımızı söylüyoruz coşkulu bir biçimde.

Ardından kısa bir bayram konuşması yaparak özetle şöyle diyorum..

“Türkiye Cumhuriyeti devletimizi Atatürk kurmadan önce devletimizin adı Osmanlı devletiydi. Uzun yıllar büyük bir imparatorluk olarak hükümranlık sürdüren Osmanlı devleti iyi yönetilemediği için son yıllarına doğru zayıfladı. Düşmanlarımız güçlendi. Ülkemizin her yanından saldırdılar. Dedelerimiz, bir çok cephede ülkemizi korumak için savaştılar. Çok şehit verdik. Topraklarımızı düşmanlara kaptırdık. Sonunda elimizde sadece Anadolu kaldı.

Düşmanlar, Anadolu’yu da elimizden alıp paylaşmak için yurdumuzun dört yanından değil sekiz yanından saldırdılar, ülkemizi işgal ettiler. Padişah hükümeti İstanbul’daydı. O da düşmanlara teslim olmuştu. Devletimiz hükümetsiz ve başsız kalmıştı.

İşte bu kara günlerde, Mustafa Kemal Paşa, kendine güvenen arkadaşlarıyla İstanbul’dan hareketle, Bandırma vapuruyla Karadeniz’den Samsun’a çıktı. Amacı, Anadolu’ya geçip düzenli bir ordu kurarak düşmanı yurttan atmaktı. Havza, Amasya, Sivas üzerinden Erzurum’a ulaştı. Buralarda ülkenin kurtuluşu için toplantılar yaptı, bildiriler iletti her yana. Oradan Ankara’ya geçip, 23 Nisan 1920 tarihinde yeni bir meclis kurdu. Buna, T.B.M.M. Hükümeti denir.

Mustafa Kemal kurduğu orduyla birçok cephede düşmanlarla savaştı. Çok can verdik, çok kan döktük ama Atatürk sayesinde yurdumuzu düşmanlardan kurtardık. Özgürlük ve bağımsızlığımızı kazandık. Kurtuluştan sonra da Atatürk, geleceğimizin büyükleri olacak olan siz çocuklara 23 Nisan gününü “Çocuk Bayramı” olarak armağan etti.

Atatürk babadan oğula geçerek sürdürülen ve ülkemizde 620 yıl süren, padişahlık yönetimini kaldırarak 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kurdu. Buna halk yönetimi denir. Ülkemizin adı da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” oldu. Atatürk ülkemizde bir çok  yenilikler başlattı. Ülkemizin çağdaş, gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olma yolundaki çalışmalar Atatürk’ün hedeflediği doğrultuda bugün de sürmektedir.

Sevgili Çocuklar!

Atatürk’ün sizlere armağan ettiği 23 Nisan Bayramınız kutlu olsun. Daha nice bayramlara…” diyorum.

Yoğun bir alkışın ardından Mustafa Yaramış adlı ikinci sınıf öğrencimi çıkarıyorum şirini okuması için. Yazdığım bir şiiri seslendiriyor.                

(SÜRECEK)