Teokrasi; (Dine dayalı yönetim biçimi), demokrasi ise; (Halk egemenliğine dayalı yönetim)dir. İnsanlık tarihinin bugüne kadar bulduğu en ideal, çoğulcu, gelişmiş, özgürlüklerin, insan haklarının olduğu, halk egemenliğine dayalı rejim, demokrasi olarak betimlenmiştir. Demokrasi dinci şerri yönetime karşıdır. Ülkemiz gerçeği bugün ikisinden birisini tercih aşamasındadır. Ya teokrasi, ya demokrasi…İlk seçimler ise bunun belirleyici ölçüsü olacaktır.

1923 yılında cumhuriyetin ilanı ile demokrasiye de geçmiş olduk. Ancak bu olay ne yazık ki bir günde olmuyor. Önce demokrasi kültürünün oluşması gerekiyor. Aslında doğrusu gelişmiş demokrasiye açılımın, ilk adımı atıldı dersek daha doğru bir tanımlama yapmış oluruz. Kitleler demokrasiye sahip çıkacak henüz kültürel ve ekonomik olgunluğa erişememişti.

Avrupa’da demokrasi kültürü, kilise öğretisinin yıkılmasıyla gelişti.

Demokrasi sosyal, ekonomik ve kültürel olarak gelişmiş, kentli toplumların işidir. Çoğunluğu köylü, “dünyanın sarı öküzün boynuzunda durduğuna” inanan bir topluma demokrasiyi nasıl içselleştireceksiniz.

Ancak genç cumhuriyet kısa sürede kendini toplayarak, 1945 yılında çok partili seçime geçti.

Celal Bayar, rahmetli İnönü’ye “Paşam biz yeni bir parti kuracağız” diye geldiğinde, İnönü’nün yanıtı; “Kutlarım, sevinirim, fakat bir önerim olacak, sakın dini siyasete alet etmeyin” olmuştur. Oysa çok geçmeden ilk fırsatta Menderes meclis grubunda yaptığı toplantıda; “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyebilmiştir.

Kısacası genç ve cılız cumhuriyet, daha kurulduğu ilk günden bu yana hep karşı devrim tehdidi yaşamıştır. İrtica günümüze kadar hız kesmeden gelmiştir. 1961 Anayasası Türk Dünyasının tarihinde gördüğü en ileri, en demokratik anayasaydı. Ne var ki karşı devrimci güçler bu anayasayı da kıyısından, köşesinden kemire kemire bugün o anayasadan, bir eser bırakmadılar.

Demokrasi henüz gelişmediği halde, yine de çoğu Avrupa ülkesinden daha ileri adımlar atılmıştı. Örneğin kadınlara seçme seçilme hakkı konusunda, çoğu Avrupa ülkesinden ilerideydik. Tevhidi tedrisat kanunu (Öğretimin birliği yasası), Türkiye de yurttaşlık yasası (Medeni kanun) gibi… Ekonomide dev adımlar o dönemde atıldı.

“Demokrasi bir trene benzer, biz demokrasi treninden istediğimiz durakta ineriz” diyen zihniyet bugün iktidardır. O dedikleri durak, Teokrasi durağıdır. Mevcut iktidarın Kürtçü, İslamcı, etnik, mezhepçi parti olan HÜDA PAR’la birlik oluşturmaları bunun somut göstergesidir. HÜDA PAR başta Diyarbakır’ın örnek Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı öldüren bir terör örgütüdür. Yani iktidar kendi polisini öldüren, eli kanlı katillerle işbirliği yapıyor.

Türkiye önümüzdeki seçimlerde tam olarak yol ayrımındadır. Ya teokrasi, ya demokrasi..Teokrasi taraftarlarının telaşına bakılırsa kaybediyorlar. Demokrasi bilinci bu defa tabana dayalı ve bilinçle geliyor. Ülkemiz insanının umudu olan Millet İttifakı’nın kazanımı bunun belirtisi olacak, bu hayal değildir. İki ay sonra vücut bulacak somut bir gerçektir. Yeter ki sandığa, yeter ki oylara sahip çıkalım.