“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde…” Kızılderili Ata sözü
Tek katlı bahçeli evler tarih oluyor. Onların yerini çok katlı apartmanlar, toplu konutlar, siteler almaya başladı. Biz uygarlaştıkça görünüşte yaşadığımız evlerle birlikte şehirlerimiz güzelleşti. Evlerimiz çok odalı, apartmanlarımız çok katlı. Çevremiz otoparklarla, AVM’lerle doldu taştı.
Şehirlerimizde, köylerde olduğu gibi bahçeli evler vardı. Maddi durumu iyi olanların evleri, bahçeleri daha büyüktü. Onlar, öncelikli olarak zor durumda olan komşularını kollar gözetirdi.
Önce bahçeli evlerin yerini üç-beş katlı evler aldı. Evlerin metrekaresi, oda sayısı arttı. Komşuların yerini apartman sakinleri aldı. İnsanlar birbirinden uzaklaşmaya başladı.
Bizler bu lüks yaşantımızdan ödün vermeden çevremize vereceğimiz zararı azaltabilir miyiz? Binamızın hemen yanında arabamızı park ettiğimiz sokakta bir ağacı görmek istemeyiz. Kışın yapraklarını dökmesinden, sokağa park ettiğimiz arabamızın üzerini kirleten kuşlara ev sahipliği yapmasından rahatsız oluruz.
Diğer taraftan o ağacın en az otuz insana yetecek oksijen ürettiğini bilmeyiz. Uzay çağı kabul edilen bir çağda yaşayan insanların geliştirdiği teknoloji, ot diye küçümsediğimiz varlığından rahatsız olduğumuz bitkilerin yapabildiklerini henüz yapamıyor.
Yeni şehirler kuruluyor. Var olanlar büyüdükçe büyüyor. Doğal ortamlarında yaşayan canlıların yuvalarını yaparken gösterdiği özeni gösterebiliyor muyuz? Geçtiğimiz yüzyılda insanlar yeni binalar yaparken en azından kuşların barınabileceği kuş evleri yapıyordu. Bütün canlı varlıkların yaşaması için gerekli gıda ürünlerini üretecek verimli topraklara zarar vermemek için elinden gelen çabayı gösteriyordu.
Mahalle arasında yeni bir inşaat alanı görmüştüm. Bahçeli evin yerini apartman daireleri alacaktı. Evlerinin bulunduğu arsa onlara yeni daireler kazandırıyordu. Buraya kadar her şeyi doğru kabul edelim. Bahçe içinde en az elli yaşındaki çam ağacı kökünden kesilmiş. Kurumaya terk edilmiş.
Binayı yapanlar, var olan teknolojiyle o ağacın kökünden sökülüp başka bir yere dikilebileceğinden habersizlermiş! Bir metreküp tarıma elverişli toprak içerisinde iki milyar canlı organizmanın yaşadığı onların umurunda değil.
Gökyüzünde dolaşan kuşlar, yeryüzündeki bitkiler, ağaçlar, sokak hayvanları kendini ‘şehirli’ kabul edenlerin baş ağrısı olmuş.
Uzmanlar, küresel ısınmadan, yağmur sularının verimli olarak değerlendirilmesini, gelecekte bizleri bekleyen çevre sorunlarını anlatmaya çalışıyor.
Çok geç olmadan onları dinleyen, onları anlayan birileri çıkar diye hayal ediyorum.