Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi…Sabah saatlerinde ölü bulunmuş. Kaldığı yurt binasının 7. katından atlayarak intihar etmiş.
Olaydan önce çektiği videoyu arkadaşlarına gönderiyor ve cemaat denetimindeki evlerde gördüğü baskıyı anlatıyor. “Gelecek kaygım var... İçinde bulunduğum durumda tüm yaşama umudumu ve sevincimi kaybettim... Bulunduğum cemaat yurdunda namaz kılma ve cemaatin dersine katılmak zorunlu, verdikleri kitapları okumak zorunlu, kendim Müslüman değilim, ailem bilmiyor, buradan ayrılmak istediğimi söylediğimde hayır cevabını aldım.” diyor.
Henüz yaşamının baharında pırıl pırıl bir gencimiz sahipsizlik, geleceğe umudunu yitirmesi, aile ve cemaat baskısı yüzünden tek çıkışı canına kıymakta buluyor. Mevcut iktidarla birlikte doğmuş, tam da iktidarla yaşıt bir gencimize mevcut iktidarın izlediği politikalar tek çıkış yolu bırakmış. O da intihar.
Eğitimi tarikatlara emanet eden sistemin, gençliğimize verebileceği ne bir yaşama sevinci, ne de gelecek umudu olabilir. Kimbilir tarikatların ve cemaatlerin mengenesinde ne kadar gencimizin onuru, kişiliği, umudu, hayalleri sıkıştırılıyor, eziliyor. Enes’in tek tümcesi her şeyi özetliyor; “Tüm yaşama umudumu ve sevincimi kaybettim...” Umut ve yaşama sevinci biterse, yaşamın ne anlamı kalır ki?
Buraya nasıl geldik? Kuşku yok ki ülkeyi bu duruma 97 yıl önce cemaat ve tarikatlara karşı çıkarılan devrim yasalarını hiçe sayanlar getirdi. O yasalar mevcut iktidar tarafından uygulanmıyor olsa da, hala yürürlüktedir.
Devlet yurtları açmayarak, gençlerimizi bilinçli olarak cemaat yurtlarının kucağına itenler, Enes’in ölümünden sorumludur.
Tüm korsan, izinsiz tarikat yurtları kapatılmalıdır. 30 Kasım 1925’te kabul edilen 677 sayılı yasa uygulanmalı, ülke tarikat ve cemaat anlayışı ile ortaçağın kör karanlığından kurtarılmalıdır.
Bilindiği üzere daha önce Adana Aladağ’da bir tarikat kız yudunda 11 kız çocuğu, ne yazık ki yanarak can vermişti.
Konya Balcılar’da denetimsiz tarikat yurdunda gaz sıkşması sonucu patlama olmuş, 17 masum çocuk, parçalanarak can vermişti.
İzmir Dikili’de 7 körpecik yoksul köy çocuğuna tecavüz edilmişti. İçlerinde çoğu da engelliydi. İfade alırken polisler bile ağlamaktan kendilerini alamamışlardı.
Tarikat yurt ve yuvalarında sadece intiharlar, yangınlar olmuyor, yine bir tarikat yurdunda 45 erkek çocuğa taciz ve tecavüz edilmiş, dönemin aileden sorumlu kadın bakanı Sema Ramazanoğlu; “Bir defadan bir şey olmaz” veciz sözü ile belleklerimize kazınmıştı. Bu anlayış bugün Enes’leri yaşamdan koparıp alıyor.
Bugün tarikatların pençesinde iradesi elinden alınmış Enes’in ailesi çocuğunu kurban vermiş, şikayetçi bile olmuyor. Çocuğu tarikatlara teslim ederken “Manevi olarak ahiretine faydası olsun istedim” diyebiliyor.
Oysa Enes ailesi için; “Aileme söyleyemiyorum çünkü her şeyi yapma potansiyeli taşıyorlar,” diye değerlendiriyor.
Peki oralardan mezun olan gençler, subay, öğretmen, doktor, hakim, savcı veya pilot olursa, TC Anayasasına mı bağlı kalacak? Tarikatlara mı? 15 Temmuz’da o pilotların TBMM’ni bombaladığı ders olmadı mı?
Cehennem korkusuyla yaşamı zindana çevrilen bir nesil. Yaşadıklarımız “Dindar ve kindar nesil yetiştirme projesinin” sonuçlarıdır.
Ülkenin kurucu ayarlarına dönmesi; “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirme projesi”nin yaşamın bütün alanlarında uygulanması için daha kaç Enes’imizin kurban gitmesini bekleyeceğiz?