Ve yine her yıl olduğu gibi 2022 yılının 1 Eylül’ünde de barış konuşuldu. Barışın olmadığı bir dünyada, barışın olmadığı bir ülkede barış günü kutlandı.
Yani yerli malının olmadığı bir ülkede “Yerli Malı Haftası” gibi…
Adaletin tartışılır olduğu bir ülkede “adalet haftası” gibi…
* * *
Evet, dünya tarihinin en kanlı savaşı idi “İkinci Dünya Savaşı”…
50 milyondan fazla insanın öldüğü, 100 milyondan fazla insanın yaralandığı, binlerce kentin yakılıp yıkıldığı, ülkelerin tahrip edildiği, atom bombasının kullanıldığı, 7 milyondan fazla Yahudi’nin fırınlarda yakıldığı, gaz odalarında boğulduğu bir savaştı bu.
Ve 1 Eylül 1939 günü Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başlamıştı.
İşte dünyanın gelmiş geçmiş yaşadığı bu en büyük felaketin unutulmaması için, 1950 yılında 1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak kabul edildi.
Ve 1 Eylül, 1950 yılından itibaren tüm ülkelerde “Dünya Barış Günü” olarak kutlanmaya başlandı.
Ancak BM Genel Kurulu önce 1981 yılında, her yıl Genel Kurul’un açılış günü olan Eylül’ün üçüncü Salı gününü, “Dünya Barış Günü” olarak ilan etti.
Sonra 7 Eylül 2001 yılında, bu kararını değiştirdi ve 21 Eylül'ü “Dünya Barış Günü” olarak kabul etti.
Tüm buna rağmen Türkiye ve Kıbrıs dahil bir kısım ülkelerde 1 Eylül, halen “Dünya Barış Günü” olarak kutlanmaktadır.
* * *
Elbette emperyalizmin olduğu bir dünyada evrensel bir barış sağlamak zordur, hatta olanaksızdır.
Bu nedenle bugün barış için verilen mücadele, emperyalizme karşı bir mücadeledir, küresel saldırıya karşı bir mücadeledir.
Çünkü bugün dünyada, başında ABD’nin bulunduğu küresel saldırı iki yönlü işletilmektedir:
Birincisi, küresel sisteme dahil edilmesi için mazlum devletlerin devlet yapısını yeniden düzenlemektir. Ki, Türkiye’de olduğu gibi…
Yani Türkiye 1950’li yıllarda, ABD’yle yapılan ikili anlaşmalarla ve de darbe dönemlerinin gölgesindeki yasal düzenlemelerle sisteme dahil edilmişti.
Nitekim 12 Eylül darbesiyle uygulanan 24 Ocak kararları, 2000’li yılların başındaki Kemal Derviş yasaları, 12 Eylül darbesiyle önü açılan ve giderek daha da hızlanan özelleştirmeler bu projenin talepleri idi.
Sonuçta Türkiye, tümden uluslararası sermayenin kontrolüne girmişti.
İkincisi ise bu düzenlemeyi yapmayan ya da yapamayan ülkelere açık saldırmak ya da fiili olarak işgal etmektir.
Nitekim Irak, Libya, Afganistan, Suriye, Yemen, Sudan, Nijerya, Somali gibi bir kısım ülkeler, açık işgalle ya da iç savaşla ya da gerektiğinde bölünüp parçalanarak küresel sistemin içine çekilmiştir.
Hem de barış diyerek, hem de demokrasi diyerek…
Yani barış ve demokrasi diyerek girilmişti Afganistan’a…
Barış ve demokrasi diyerek girilmişti Irak’a…
Barış ve demokrasi diyerek girilmişti Yemen’e, Sudan’a…
Barış ve demokrasi diyerek girilmişti Libya’ya, Suriye’ye…
Ve de:
Barış ve demokrasi diyerek katledilmekte Gazze halkı…
Barış ve demokrasi diyerek seyredilmekte Filistin halkına yapılan katliamlar…
* * *
Evet, dünya barış günüdür 1 Eylül…
Ama “hangi dünyada” diye de sormak gerekir.
“Batı’nın küresel güçleri dünya gelirinin % 80’ine sahip olduğu sürece, barışın olması mümkün mü?” diye sormak gerekir.
“Uluslararası Finans-Kapital Sistem’e, onların sömürgeci zihniyetlerine ve de emperyal politikalarına ortak bir karşı duruş alınamadığı, ortak bir karşı duruş gösterilemediği sürece, dünyada barış mümkün mü?” diye sormak gerekir.
Evet, 1950 yılında ilan edilmişti Dünya Barış günü. Ve de tüm dünya ülkelerinde kutlanmaya başlamıştı. Ama savaşlar yine devam etti, yine devam etmekte…
Çünkü ardından Kore Savaşı…
Ardından Vietnam Savaşı…
Ardından Arap-İsrail savaşları…
Ardından Irak-İran savaşı…
Ardından Afganistan işgal edildi.
Ardından Irak’ın işgali…
Ardından Libya’nın işgali…
Ve ardından Suriye…
Ve de Ortadoğu’da, Afrika’da, dünyanın birçok yerinde ABD’nin kontrolünde vekâlet savaşları…
İşte böyle bir dünyada kutlandı Dünya Barış Günü.