Türk musikini severek dinleyenler arasında şarkıların bestecisini, söz yazarını bilenler ne kadar da azdır.

Örneğin “Vurgun” desem ne çok insan hatırlar şarkıyı. Ama “Vurgun” dendi mi de akla Muazzez Abacı gelir. Bu güzel şarkının bestecisi Selçuk Tekay’ın adını da bilen çıkmaz çoğunlukla. Piyasada müzisyenlik yaptığım dönemde istek gelirdi, “Zeki Müren şarkısı” diye. Sayarız Zeki Müren bestelerini “Yok” derler, “O değil…” Şarkının göbeğinden bir söz hatırlayan çıkarsa bulmaya çalışırdık hangi beste olduğunu. İstenen şarkıyı Zeki Müren’den dinleyen onu “Zeki Müren şarkısı” olarak kayda alıyor. Besteciymiş, söz yazarıymış hak getire.

Cemal Safi’den söz ediyorum. (1938-2018) Zekai Tunca’nın bestelediği “Rüyalarım olmasa” (1989), Selçuk Tekay’ın bestelediği “Vurgun” ile Türk müziğinde güftekârlığı ile adını duyurun Cemal Safi’nin 40 şiirini Orhan Gencebay bestelemiştir desem kendilerine “Orhancı” diyenler de bilmez ne yazık ki adını.

1950 yılında bir haziran günü. Vezirköprü yakınlarında bir kır kahvesinde park eden kamyonda cam kenarında oturan adam, yanındaki çocuğun saçlarını okşayarak

“Kalk oğlum, uyan”, der “Mola veriyoruz. Kahvaltı yapıp kendimize gelelim.”

Adam Chevrolet marka kamyonun sahibidir, aracı ise şoförü sürmektedir. Kır kahvesinin bahçesinde kendileri gibi birkaç kamyoncu daha vardır. Onlar da odun kömürü yapan ocaklara kütük çeken şoförlerdir.

Daha ilk çaylarını içerlerken bahçeye biri daha girer. Uzun boylu, kasketli, omzunda kırma diye tabir edilen çifte tüfek olan ve kucağında vurduğu ceylanla bir adam.

Cemal babasının yanından sessizce kalkıp adamın önüne gelir. Gözleri ceylan yavrusunun gözlerinedir. Ceylanın böğründe koskocaman bir kan lekesi ve barut yanığı vardır. Ölmüş ama gözleri açık gitmiştir. Şefkatle tüylerine dokunur, parmaklarıyla yüzünü okşar ve gözlerine takılıp kalır gözleri. Ceylan ise donmuş bakışlarını avcısının gözlerine kilitlemiştir. Küçük Cemal o gözlerin bilinçaltının dip kuytularına süzüldüğünün farkında değildir.

Aradan 28 yıl geçer. 1978’in nisan ayı. Vezirköprü’deki çocuk artık Cemal Safi olmuştur. Ticaret yapmakta, araba galerisi ve bilardo salonu işletmektedir.

Bilardo salonunda otururken yanına genç güzel ve zarif bir kız gelir. Şiiri çok sevdiğini, şiirler yazdığını, şiir okumaktan büyük keyif aldığını söyler. Cemal Safi kızı dinlerken cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yakar. Kıza da bir sigara ikram etmek için paketi uzatır. Tam kızın sigarasını çakmağıyla yakarken kızla göz göze gelir. İşte o anda zaman tüneline girmiş, çocukluk yılarına Vezirköprü’deki kır kahvesindeki vurulmuş ceylanın gözlerine gitmiştir. Çağrışımın sınır tanımaz derinliği…

“Bu bakışlar, bu ağlayan gözler, bu ışıltılar bana hiç yabancı değil. Yıllardır, çocukluğundan beri hayallerinden gitmeyen sürmeli kirpiklerin çevrelediği gözlerden süzülen ceylan bakışlar, o ceylan yavrusunun gözleri değil mi?” der kendi kendine.

Cemal Safi kıza Ceylan adını vermiştir ancak kız bir daha gelmez. Cemal Safi ise gözlerini yumduğunda, uykuya daldığında rüyalarında hep o gözler vardır. Konuşur dertleşir rüyalarında, bazen de sitem dolu sözler eder. Randevular verir ona, ama kız bir türlü gelmez.

Yıl 1989-90… Ankara’da bir müzikhol… Şair Halil Soyuer, bestekâr Metin Everes, bestekâr Bilge Özgen, TRT ses sanatçısı ve bestekâr Zekai Tunca ile Cemal Safi vardır masada.

Zekai Tunca, Cemal Safi’ye dönerek, Cemal abi, bana özlemi, anlatan bir şiir versene, hani özlediğini ancak rüyalarda gördüğün, ulaşamadığın bir sevgiliye yazılan dizeleri içeren bir şiir olsun” der.

Zekai Tunca’nın bu sözleriyle Cemal Safi bir kez daha zaman tüneline girmiş ve iş artık sihirli kaleme kalmıştır.

Ceylan adını verdiği o kız üzerine kuracaktır şiirini.

Cemal Safi bir mucizeyle uyanır. Ceylan adını verdiği o kızla rüyasında buluşmuştur. Artık o rüya âlemini yazmak kalır ona.

Zekai Tunca şiiri aldıktan sonra iki gün içinde Kürdili Hicazkar makamında besteler o dillerden düşmeyecek şarkısını. Bu beste Hürriyet Kelebek gazetesinin Altın Kelebek, Milliyet gazetesinin Yılın En Sevilen Şarkısı ödüllerine değer bulunacaktır.

Yıldızlara baktırdım, fallarda çıkmıyorsun

Seni görmem imkânsız, rüyalarım olmasa

Pencereden bakmıyor, yollara çıkmıyorsun

Seni görmem imkânsız, rüyalarım olmasa

Nakarat:

Yalvarırım mektup yaz beş dakika ayır da

Su serp yanan bağrıma sağlığını duyur da

Yaban gülü gibisin dağda, kırda, bayırda

Seni dermem imkânsız, rüyalarım olmasa

Seviyor özlüyorum seni can pahasına

Bir fırsat ver n’olursun beni bir daha sına

Bu aşkı söyleyemem senden bir başkasına

Seni sormam imkânsız, rüyalarım olmasa.

Lamartin “Şiir, büyük zekâların rüyalarıdır” der ya…

Meraklısı için ek:

“Yıldızlara baktırdım, fallarda çıkmıyorsun / Rüyalarım olmasa” adlı şarkıyı Tuğçe Pala yorumuyla aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz. Hatta notası bile var orada.

https://sarkilarnotalar.blogspot.com/2016/08/yildzlara-baktirdim-fallarda-cikmiyorsun.html