“O tarafta! “ diye yönünü işaret ettim babama.

Caddeye çıkıp kitap sergisine vardık. Pazar yerine çok yakındı zaten. Kitap sergisi kalabalıktı yine.

“Bir kitapta ben alayım dedi” babam.

Öyle sevindim ki:

“Yaşşa baba!” dedim. “Çok sağ ol!”

Sevgiyle baktı gözlerime, gülümsedi.

“Ama okuyacaksın,”dedi.

“Hepsini alabilsen, hepsini de okurum!” dedim.

“Koşullar elverse daha çok alırdım ama şimdilik bir taneyle yetinmek zorundasın. Hem Mehmet öğretmenin aldığı kitapların da var. Zamanla yine alırım sana. Yeter ki, sen oku!”

“Okuyacağım, öğretmem olacağım,” dedim.

“İnşallah !” dedi.

Sonra kitapçıya dönerek:

“Hemşerim,” dedi. “Sen bilirsin çocuklara verilecek kitabı. Oğlum için bir kitap versene!”

Adam bana baktıktan sonra gülümsedi.

“Sen” dedi. “Mehmet öğretmenin kitap aldığı çocuk değil misin?”

“Evet “ dedim.

“Oğlunuz mu?” diye sordu babama.

“Oğlum,” dedi babam.

“Allah bağışlasın. Akıllı bir çocuğa benziyor. Okut o çocuğu hemşerim!”

“Okursa okutacağım” dedi babam.

Adam kitaplardan birini çekip uzattı bana.

“Al bakalım bu kitabı!” dedi. “Hoca Nasrettin’in Fıkraları… Bunu okusun, okurken de gülsün; dinleyenleri de güldürsün.”

Uzatılan kitabı sevinçle aldım.

“Sağ ol” dedi babam. “Kaç para?”

“Elli kuruş.“

Babam elli kuruşu çıkarıp verdi.

“Allah bereket versin hemşerim.”

“Bereketini bul.”

Bu arada kitapçı, kitapların arasından çıkardığı bir başka kitabı uzattı bana.

bunu” dedi. “Bu da benden armağan olsun sana. ‘Keloğlan Masalları’. Okumaya sevdalı, akıllı çocukları ben de çok severim” dedi.

Babam:

“Parasız kitap olur mu hemşerim!” diyecek olduysa da kitapçı.

“Helal olsun böyle akıllı çocuklara!” dedi.

Babam teşekkür etti. Ben de:

“Çok sağ ol kitapçı amca!” deyip elini öptüm.

O da sevgiyle saçlarımı okşayarak:

“Başarılar, geleceğimizin umudu!”dedi.

Öyle sevinçli, öyle mutluydum ki... Anlatamam.

Kitapçı amcaya başarılar dileyerek ayrıldık yanından. Oradaki amcalar da:

“Güle güle! İyi okumalar!” dediler bana gülerek:

Onlara da:

“Sağ olun! “ dedim.

Uçuyordum sevincimden. Ders kitaplarımın dışında yedi kitabım olmuştu. Bir elimle kitaplarımı, bir elimle de babamın elini tutmuştum sevgiyle, güvenle mutlulukla...

sağ ol!” dedim babama.

Sıktı elimi, sevgiyle gülümsedi.

“Güle güle oku”

Çarşı pazar olabildiğince kalabalıktı. Fırından iki somun, üç de simit aldı babam.

“Her birinize birer simit !” dedi.

Kitaplarıma çok seviniyordum. Simit yedi mi biterdi ama kitap öyle miydi ya. Oku oku bitmezdi. Her aklıma düştükçe okurdum onları. Kim bilir ne değin güzeldir Keloğlan Masalları. Ne doyumsuz, ne komik serüvenleri vardır Keloğlan’ın. Hele de Nasrettin Hoca Fıkraları... Okudukça gülecek, hem de güldürecektim dinleyenleri. Çevremdekilere ve arkadaşlarıma da anlatacaktım bu fıkraları bilgiç bir tavırla. Gülecekler; “aferin!” diyeceklerdi bana. Bu değin çok fıkra bilmem, şaşırtacaktı onları. Bir de öğretmen amcanın aldığı kitaplar vardı. Kışın akşam oturmalarına gelen köylü kadınlarına ve kızlarına da okurdum onları. Zaloğlu Rüstem’i, Köroğlu Destanı’nı ve diğer aşık kitaplarını. Arada sırada yine kitap aldırırdım babama. Kendim büyüdükçe kitaplarım da çoğalacak bilgim de o oranda artacaktı.

Babam bazı gereksinmeleri alıp köye yönlendiğimizde, bir gün öncesine göre çok daha farklı birisiydim. Sevinç ve mutluluktan i çim içime sığmıyordu

okuyacağım!..” diyordum.

(SÜRECEK)