Onlar;
Bizi sadece hayvanlardan üstün kılmakla kalmıyorlar, maddî ve manevî her şeyde fark yaratıyorlar.
Onlar kendileri için yaşamıyorlar.
Onlar hayata o kadar geniş açıdan bakıyorlar ki, toplumu kendi aileleri olarak görüyorlar.
Onlar yerken, içerken, yan yatarken, insanlık namına nerede noksan var, kime ne hayır yapabilirim düşüncesi taşırlar.
Onlar asla sadece bir baba, bir koca, bir dayı, bir amca, bir ağabey, bir kardeş, bir öğretmen, bir memur, bir esnaf değildir. Onlar herkestir.
Onlar kendilerinden daha çok başkalarını düşünürler.
Onların kanı, canı, yüreği diğerkâmlık ile doludur. Onlar toplumun huzuru ve rahatı için kendilerinden ve ailelerinden fedakârlık yaparlar. Onların önceliği her zaman aileleri ve kendileri değildir, bakarsınız bazen halkın ihtiyacını öne almış, evini de kendilerini de ihmâl etmişlerdir.
Onlar, halk için uykusundan, evinden, özel hayatından, parasından, zamanından, bedeninden bile fedakârlık ederler.
Herkes biriktirip mal sahibi, mülk sahibi olurken onlar, küçük, küçük birikimlerini diğer insanların rahatı, huzuru ve faydalanması için harcarlar.
Onların karşılarına bu çabaları esnasında yüzlerce engel çıkar. Yine de yılmazlar
*
Onlar, bazen bir yeniliğin, bir iyiliğin, bir hizmetin peşine takılırlar, sonuca varana kadar her şeyi unuturlar.
Onlar, yaşlandıklarını, hastalandıklarını bile fark etmezler. Her daim kafalarında ulaşılacak bir veya birkaç hedef vardır. Zihinleri daima meşguldür. Uykuda bile düşünürler.
Onların kafasında daima yetiştiremedikleri yapılacak birçok iş vardır. Bu yüzden bazen yemek yemeyi unuturlar, bazen terlikle işe giderler. Çarşıya çıktıklarında, bazen ıspanak yerine pırasa, ekmek yerine peynir alırlar.
Onların kazanma hırsları, zengin olmak hayâlleri bile yoktur.
*
Onların karnının doyması için, yedi sağ, yedi sol komşusunun aç olmaması lâzımdır.
Onlar bazıları gibi, bekâr oğlu, bekâr kızı varken gösteriş için hacca gitmezler. Hele hele borç alıp hiç gitmezler. Çünkü onlar önce zekâta önem verirler.
Onlar, bütün bunlara rağmen, yoruldum demezler, bıktım demezler, bana ne demezler.
Onların zihinsel dünyasında yok yoktur. Onları biz, oturuyor, yemek yiyor, çarşıda geziyor uyuyor zannederken onlar, kısa günde kırk hâlden, kırk hâle girerler.
Onların yaptıkları hayır koşusu, düz yüz metre koşusu değildir. Ömür boyu süren bir maraton koşusudur. Üstelik engelli koşudur. Bu uzun koşuda önlerine sık sık, “hayır, olmaz, yapma, sana ne, şimdi değil, senin için kim ne yaptı?” gibi engel çıtaları çıkar.
Onların bu çıtaları kırmadan, devirmeden atlamak gibi görünmeyen meziyetleri de vardır.
Onların dinamosu kendi içindedir, dışarıdan yardım da almazlar.
*
Onların ürettiği, yarattığı eserler, bir edebî eser, bir sanat eseri, bir kültür, bir yenilik, bir mimarî, bir fikir olarak tüm toplumun yararlandığı kıymetli şeylerdir. Sıradan her insanın yapabileceği, aklına getireceği şeyler değildir.
Onlardan bazıları vardır ki, bir sözleri çığır açar, bir eserleri ekol yaratır, bir kararları orduları zafere götürür. Akıllarına gelen yenilik, uykularını kaçırır. Onu tatbik etmek için kendilerini paralarlar.
Onlar karnını doyurmak için yerler, örtünmek için giyinirler.
*
Onlar uykucu olamazlar. Çünkü onlar fikir yaratma kabiliyetleri ile doğarlar. Her an meşgul ve uyanık olan beyinleri yüzünden bütün organları daima ‘hazırol'da olduğu için, hücreleri rahata geçemez. Bu yüzden onlar, iri kıyım biri de olamazlar.
Onlar düşünce dünyaları, fikir ufukları çok geniş ve derin insanlardır.
Onlar, mütefekkirdir, mucittir, kâşiftir.
Onlar, ya anlaşılamazlar, ya da yanlış anlaşırlar.
*
Dünya insanı olarak bizler bu günü onlara borçluyuz. İşte Abdulkadir Ozulu hocamız onlardan biridir. Bu külliyatta onun hayatı ve eserleri hakkında gereken bilgi tafsilatıyla verileceği için ben manevî kişiliğini genelleyerek sübjektif olarak sundum.
A. Ozulu'nun kitaplarından bir kısmı
(SÜRECEK)