FAİZ, ETKEN Mİ, EDİLGEN Mİ, ZARURİ Mİ, SONUÇ MU, SEBEP Mİ, UNSUR MU, KÂR MI, HAK MI, HELÂL MI, HARAM MI, DENGE Mİ?

*

Hazreti Peygamberin haram kıldığı faiz bu çağın faizi değil. Önce o devri tanıyalım. Peygamber Efendimizin doğduğu VI. Asırda Arabistan, sosyolojik ve teknolojik olarak (yâni içtimai hayat -medeniyet seviyesi - sanat - kültür ve mimarî yapılar bakımından) diğer dünya ülkeleriyle mukayese edilmeyecek kadar geri, ilkel ve çağdışı yaşıyorlar.

Öyle geri ve cahil bir ortam var ki, Mekke, Medine, Cidde, Riyad, Yemen, Sudan gibi toplu yaşanan şehirlerde hiç bir ciddi mimarî yapı yok. Kâbe de bu günkü halinde değil. Evleri tek katlı ilkel basit evler. Aynı çağda, BATIDA-AVRUPA’DA Museviler, İseviler; … DOĞUDA Asya’da, Budistler, Taocular, Konfiçyuscular, hepsi şahane kiliseler, tapınaklar, kaleler yapmışlar. Ayasofya gibi, Kariye Müzesi gibi, İstanbul surları gibi, Sultan Ahmet Meydanındaki Mısır’dan gelen Dikilitaş gibi, harika mimarî ve sanat eserleri yapmışlar. Hıristiyanlar İ.S. 80 yılında, ROMA’da 75.m. yüksekliğinde 60.000 kişilik Açık hava tiyatrosu yapmışlar. (KOLEZYUM) Binlerce kitap yazmışlar. Çok değerli kütüphaneleri var.

Su kemerleri, taş köprüler, hanlar, hamamlar, katedraller, müthiş heykeller, piramitler, sfenksler yapmışlar. Arapların yaptığı yapı olarak mimarî olarak hiç bir şey yok. Yok derken şunu gözden kaçırmayalım. Hz.Peygamberin doğduğunda Arabistan nasıldı?

Birincisi mevsimler yok. Değişik tarzda evler yapmak ihtiyacı duyulmuyor. Keza giyim de öyle. 365 gün tek tip elbise giyiliyor. Kar yağmıyor ki kazak örsünler. Zaten o mevsime göre en münasip giysi çarşaf. İç çamaşır yok, çorap yok, çarık yok. O sıcağa rağmen su da az. Tek kaynakları kuyu suyu.

İkincisi çevrede inşaat yapmaya yarar taş yok, orman yani kereste yok. Köprü yapacak arazi yok ki köprü yapsınlar. Uçsuz bucaksız, dümdüz bir çöl. Kumdan başka bir şey yok. Yâni tabiat şartlarının çok kısıtlı olduğu bir bölge. Çöl- çadır- kum- güneş- deve- köle- kadın –hurmadan başka bir dünyaları yok. Hiç bir ilmî çalışma yok. Çok ilkel ve sade hayatları var. Hele çöl bedevileri yarı hayvansı yaşıyorlar.

Üçüncüsü devlet yok. İmar işleri, köprü, yol, han, hamam, saray gibi yapılar devlet eli ile olur. Arabistan’da o çağda kabileler var. Yönetim kabile reislerinde. Zaman zaman kabileler arasında problem olsa da ortada vatan ve toprak olmadığı için, kesin bir sınır da yok. Resmi bir teşkilat olmadığı için kabileler arasında kavga da yok. En önemli rekabet edebiyatta var. Her sene o çağda da hac yapılıyordu. Kâbe’de toplanan kabileler, şairler, şiirlerini, güzel masallarını, hayalî efsanelerini Kâbe duvarına asıp yarış yapıyorlardı. Çünkü uzak geçmişte, bu bölgede bir çok peygamber zuhur etmişti. İbranice, Arapça, Aramice, Süryanice dilleri ile gelmişlerdi.

Arabistan imar ve şehirleşme yönünden gelişmemişti ama çok peygamber geldiği için, halkın lisanı çok gelişmişti. Mükemmel şiirler yazılıyordu. Irklar ve diller birbirini etkilediği için ifade genişliği vardı. Her yıl hac zamanı aynı zamanda şiir ve edebiyat yarışması yapıyorlardı. Bu yüzdendir ki, Kur’an da baştan sona manzum bir kitaptır. Şiiriyet gücü, ifade üstünlüğü İslam’a inanmada halka çok tesir etmiştir.

Hazreti Peygamberin İNSANÎ VE İLMÎ İSLÂMI yayması ile Araplarda fen ilimlerine rağbet başlamıştır. VII’nci ve VIII’inci asırlarda matematik, astronomi, astroloji, tıp, kimya, madencilik alanlarında Müslüman âlimler birçok icatlar yapmışlardır. (*) Kitapları Avrupa dillerine çevrilmiştir.

-&-

Konumuz faiz iken neden bunları izah ettiğimi sorabilirsiniz. Faiz dediğimiz zaman her yönden gelişmiş, bilhassa ticarette ve üretimde gelişmiş bir ülkeden bahsetmemiz gerekir. Peygamber Efendimizin doğduğu zamanki Arabistan’da sosyal hayat nasıldı bilmek lâzım. Arabistan’ı iki şekilde düşünmeliyiz. Şehirde yaşayanlar, çölde yaşayanlar.

Şehirde yaşayan yerleşik Araplar çölde yaşayan bedevilere nazaran az biraz medenî idiler. Ki şehir Arapları bile kız çocuklarını diri diri gömecek kadar ilkel idiler. Hepsinin ömrü, çöl- çadır- kum- güneş- deve- köle- kadın –hurma ve uyku ile geçiyor. Hayatları bu. Mevsim yok. Yazın 50 derece, kışın 30 derecede yaşıyorlar. O kadar sıcak ki iç çamaşır giymiyorlar. Erkek, kadın hepsi çarşaf giyiniyor. Öğleden sonra kimse sokağa çıkmıyor. Çıkamıyor. O kadar sıcak. Evde veya dışarıda duvar diplerinde uyuyorlar. Dünyadaki gelişmelerden haberleri yok. Kadınlar, cariyeler sanki bir eşya. Babadan oğula miras kalıyor. Kız çocukları başa belâ. Diri diri gömecek kadar insanlıklarını kaybetmişler. Babalık şuuru, babalık ruhu yok. Ahlâk berbat. Müslüman olduktan sonra bile pek çok geri ve ahlâksız adetleri devam ettirenler vardı. Bu sebeple Hz. Peygamber, harpten dönen o yorgun sahabeyi gece şehre sokmadı. Sabaha kadar bekletti.

(SÜRECEK)