Öykü bu ya; ülkenin birinde halk hükümdara karşı ayaklanır.

Çünkü ne adalet kalmıştır ülkede ne düzen…

Hükümdar, ayaklanan halkı meydandaki büyük havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar.

Der ki;

“Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok.

Şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım üzerini de kapattıracağım. Sizden tek isteğim, bu havuzu süt ile doldurmanız. Herkes gece yarısından sonra bu havuza tek başına bir kova süt dökecek.

Ama havuz sütle doldurulurken; kimse kimseyi görmeyecek.

Güneş doğarken hepiniz burada olun.

Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim.”

… …

Ertesi sabah halk, sevinçle havuzun başına toplanır.

Öyle ya artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır.

Hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.

Bir de ne görsünler?

Havuz dolmuştur. Dolmuştur ama havuz sütten çok su doludur.

Çünkü, herkes aynı şeyi düşünmüştür.

- Onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?

Hükümdar konuşur:

“Gördünüz mü? Siz ne iseniz, ben de oyum işte.

Siz düzenbaz olduğunuz için, içinizden kimi seçerseniz seçin, sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. O yüzden ben tahtımda kalıyorum; siz de layık olduğunuz sistemin içinde kalıyorsunuz!”

*    *    *

Demek ki neymiş?

Milletler, hak ettikleri şekilde, müstahak oldukları yönetim ve kişiler tarafından yönetilir(miş)...

(Anlayan anlamıştır...)

*    *    *

Şimdi bu girişten sonra, sıra diyeceklerimizi dillendirmeye geldi.

AKP İktidarı, 23 yılda bu ülkenin tüm fabrika ayarları bozdu

Ülkenin varını yoğunu sattı…

Cumhuriyet tarihimizin 101 yıllık birikimleri, (sözüm ona) özelleştirildi.

Kamu işletmeleri, hisseleri ve taşınmazları… nesi var, nesi yoksa satıldı. Devlete kalan ise 50 milyar dolar oldu.

Yani?

Yani 101 yıllık birikim Twitter fiyatına satılmış oldu.

Yarın Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. Yılını kutlayacağız.

2 Kasım’da da AKP’nin, 2002 seçimlerini kazanarak iktidarı ele geçirmesinin 23. Yılı dolacak

AKP dönemi, 100 yıllık Cumhuriyet döneminin beşte birini kapsıyor.

… …

Söz bu noktaya gelmişken AKP’nin hangi koşullarda, nasıl iktidara geldiğini anımsamakta ve anımsatmak da yarar var.

Çünkü bu dönem gerek siyasal açıdan gerekse iktisadi ve sosyal açıdan, Türkiye’nin en tartışmalı ve en kritik dönemlerinden biri oldu.

12 Eylül ürünü AKP, yüzde 10 barajına dayalı seçim mevzuatının lütfuyla (oyların yüzde 34,2’sini almasına rağmen) parlamentoda, yüzde 66 gibi bir çoğunluğa ulaştı.

2002 seçimlerinde kullanılan 31,5 milyon geçerli oyun, 14,6 milyonu temsil edilmemiş, seçmen iradesinin yüzde 46,3’ü, parlamento dışında kalmıştı.

AKP iktidarının 23’nci yılında asla unutulmaması gereken husus, 2002 yılında yapılan seçimlerde, parlamentoda ezici bir çoğunluk sağlayan AKP’nin, milletin çoğunluğuna dayanmadan tek başına iktidar olmasıdır.

12 Eylül darbesinin ürünü yüzde 10 barajı olmasaydı AKP asla iktidar olamayacaktı.

AKP, 23 yıldır kesintisiz biçimde, Türkiye’yi yönetiyor(!).

“Demokratikleşme” iddialarıyla yola çıkan AKP’nin aslında demokratikleşme gibi bir gündemi olmadığı kısa sürede anlaşıldı.

Özellikle 2010’lu yıllarda başlayan ve halen devam eden görülmemiş ölçüde hukuksuzluk ve otoriterleşme dönemin asli karakteri oldu.

Gerek kamu işletmelerinin gerekse kamu hizmetinin özelleştirilmelerinin(!) (ki bu eylemlere ne kadar özelleştirme denirse) şampiyonu AKP hükümetleri oldu.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre 1986 yılından bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı yaklaşık 71 milyar dolar düzeyinde oldu.

Bu miktarın yaklaşık yüzde 1’i ANAP döneminde, yüzde 10’u 1992-2002 koalisyon hükümetleri döneminde, yüzde 89’u ise AKP döneminde gerçekleşti.

Cumhuriyet döneminin toplam ekonomik birikiminin yüzde 90’ı, AKP İktidarları tarafından, 63 milyar dolara satıldı.

Sonuç?

Sonuçta ne elde kaldı, ne avuçta.
Perişan ettiler her şeyi ve de çok şeyi.

Yani?

Yani, gelecek yeni iktidarın işi çok ama çok zor.

Hep söylüyor, hep yazıyorum.

Yaşadığımız tüm sıkıntıların temelinde; Ulu Önderimiz Büyük Atatürk’ün erken ölümü yatıyor.

Nitekim bu günleri 1924 yılında gören Atatürk şöyle uyarmış bizleri.

“… Asıl kurtuluş mücadelesi bundan sonra başlıyor. En kısa sürede kendi kendinizi idare eder hale gelmezseniz; denize döktüğümüz düşmanları, parası için ülkemize getirmeye çalışırsınız.”

İçinde bulunduğumuz durum aynen budur.

Düşmanlarımızdan medet umar hale getirildik.

Yazık, çok yazık…

… …

Yazımı Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun” diye bağlamak istiyorum ama ne cumhuriyet kaldı ne demokrasi. Ne hak kaldı, ne hukuk…

Bu hususu da dillendirmeden yazımı bağlayamadım.