Türkiye’de ilk taş kömürü madenciliği Uzun Mehmet’in Karadeniz Ereğlisi’nde 1829 yılında kömürü bulmasıyla başlamıştır. Abdülhamit Dönemine kadar kayda değer kömür çıkarıldığı söylenemez. Abdülhamit dönemindeki kömür işletmesindeki ilkel usuller ve anlayış, olaya bakış neredeyse hiç değişmemiştir dersek yalan olmaz.

1878 yılında yine Bartın Çınarlı ’da bir ocakta gaz tutuşması sonucu beş işçi (o günkü adıyla beş amele) yaşamını yitiriyor. İşçiler ocağa girmek istemiyorlar durum Abdülhamit’e bildiriliyor. Sarayın Zatı Şahanelerinin yanıtı yıldırım hızıyla yetişiyor. Kesin, kati ve net “Umumi ocaklarda böyle sakatlıkların olması madenin cümle hususundandır. Her nerede olur ise olsun, eceli kaza, mukadderatı ilahiden olduğundan, hiçbir ocağın tatiline mahal olmadığı... İmalata devam etmek üzere amelenin nasihatle tedibinden geri durulmaması 27 Temmuz 1878”

Kısacası sözün özü şu “Ecelleri gelmiş ölmüşler, ocaklarda kazalar normaldir. Bunun için soruşturmaya gerek yok. Takdiri ilahi, kaderleri böyleymiş, üretim durmasın, diğer amelelere de nasihat edin. Adam gibi çalışsınlar, benim kafamın tasını attırmasınlar” dendiği çok açık.

Gelelim günümüze yani cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlandığımız şu günlere. Soma’da 301 işçimiz aynı kaderi paylaştığı an AKP’li cumhurbaşkanı “Bu işin fıtratında var” demişti. Bartın Amasra’da ölen işçiler için ise “Biz kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü, ne bugünü, ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım" dedi.

Yani Abdülhamit’ten bugüne değişen bir şey yok. Aynı mantık devam ediyor. O gün soruşturmaya gerek görülmemiş, şimdi de sorumlulardan ceza alan olmuyor nasıl olsa. Örneğin 2013’de Kozlu Maden Ocağındaki patlamada sekiz işçi ölüyor. Kurum müdürü Kazım Eroğlu. Aynı kişi şimdi nerede? TTK Genel Müdürü yani, ceza değil ödül almış.

Bartın, Amasra’da ölen 41 canımıza Allah rahmet eylesin, yaralılara acil şifalar dileyelim, geçmiş olsun. “Fıtrat ve kader” ne diyelim.

Şu soru aklımıza geliyor, tek tanrılı dinler döneminde, tek tanrıya inandığımıza göre, Allahu Teâlâ (Yüce Allah) bizim işçileri neden Avrupalı işçilerden ayırıyor? En çok kazalar belalar bizim işçileri buluyor. “fıtrat ve kader” hep bizim işçilerin başına mı gelecek?

Gerçekte bize öğretilen, “önce tedbir sonra tevekkül” değil mi?

Ekonomiyi ‘Nas’ kuralları ile yönetip batıran iktidar, ölen işçileri akıl ve gerçekçilikten uzak anlayışla “kader ve fıtrata” bağladı. İnanç odaklı bilgiyi toplum ve devlet anlayışı içine yerleştirmek istiyorlar. Bu durum ülkeyi akıl ve bilimden kopartıp, ortaçağın kör karanlığına iade girişimidir. Siyasal İslam’ın egemen kılınmasıdır.

AKP’nin muhafazakârlık gibi, sağın merkez partisi gibi takiyye (gerçek ereğini gizleme) yaptığına bakmayın, her hamlesinde Siyasal İslamcı davranışın özgün karakterlerini sergiliyor. Ülkeyi din eksenli anlayışlarla yönetmeye çalışan iktidar var oldukça, madencinin “kaderi ve fıtratı” değişmeyecek, dün Soma’da, bu gün Bartın’da ne olduysa yarın da aynısı olacak, yazık olacak işçilerimize ve ülkemize.