Hepinizin malumudur ki, Koronavirüs salgın hastalığı nedeni ile alıştığımız, biliştiğimiz, farkında olmadığımız birçok nimetlerden, hak ve hürriyetlerimizden uzun zamandır mahrum kaldık. Bu acı mahrumiyetlerden birisi de en büyük nimet olan ve şimdi farkına varıp değerini, kıymetini daha iyi anladığımız, bizleri her hafta biraraya getiren, bizlere maddi ve manevi ziyafetlerin sunulmasına sebep olan, bizler ibirleştiren, kaynaştıran, birbirimize olan hasret ve özlemimizi gideren ve yüce dinimizin en büyük ibadeti olan Cuma namazından mahrum kalışımızdır.

Bu mübarek günler müminleri, insanları kalplerinden birbirlirine bağlayan ve asla kopmayan ilahi bağlardır. İşte onun için hamdolsun, şükrolsun bizleri kavuşturana diyoruz.

*

Hava, su, güneş, doğa gibi kadir ve kıymetinin farkına varmadan yaşadığımız dostluğun, kardeşliğin, arkadaşlığın, gençlerimiz, yaşlılarımızın topluca bir arada bu kutsal mekanda bizi kaynaştıran Cuma namazının ne kadar önemli olduğunun umarım değerini anlamışızdır ki, onun için şükrolsun bizleri kavuşturana diyoruz.

*

Büyüklerimiz ne demişler: “Bir musibet, bin nasihatten daha hayırlıdır, etkendir” Yani, bela ve musibetler nasihat dinlemeyen, ibret almayan, nimetleri takdir etmeyen nefsinin peşinde koşanların aklını başlarına getiren en etkin olaylardır.

Hz. Muhammed SAV. Bir mümin bir delikten ancak bir kere sokulur. Mümin ancak bir kere yanılır. İkinci kez aynı hataya düşmez, buyuruyor. Bu olaylardan ibret alıp daima tedbirli olmamızı istiyor.

Yine yüce Allah cc. hazretleri de, Bakara suresinin 216. Nisa suresinin 19. ayeterinde; “Sizler gaybı, geleceği bilemezsiniz. Başınıza gelen bir kötülükte sizin bilmediğiniz belki de bir çok iyilikler vardır. Hakkınızda hayır zannettiğiniz birçok işlerde de sizin için şer vardır.

Bugün dünyayı esir alan, insanlığın başına bela olan ve adına Covid-19 denen bulaşıcı hastalık olayında da umarım insanlık için bizler için ibretler, hikmetler, belki de birçok nimetler olabilir. Onun için bu belaya sabırla, metanetle, dirayetle tahammül ederek karşı koymalıyız. Unutmayınız ki dünyada hiçbir şey devamlı değildir. Her şeyin bir sonu vardır. Bu da gelip geçecektir. Geçecektir amma, yakar, yıkar, deler de geçer. Bunu bilerek hazırlıklı, tedbirli olmalıyız. Her zorluğun sonunda mutlak bir kolaylık vardır.

“Ey habibim Muhammed SAV. Sizler için her zorluğun peşinde bir kolaylık vardır” buyuruyor. Usri Yüsra, inşirah suresi. Bir müslüman bunu bilmelive Allah’a güvenmeli. Daima da tedbirli olmalıdır. Gerçekten insanlık maddi ve manevi olarak büyük bela ile karşı karşıyadır. Doğanın dengelerini insanlar bozmaya devam ettikleri ve çevre sorunlarını çözmedikleri müddetçe bundan sonra insanlık bu gibi ve benzeri sorunlarla her an karşılaşacaktır. Bugün virüs olur, yarın başka bir şekilde ortaya çıkabilir. Bu bütün insanlığın, tüm devletlerin, özellikle de iklimin bozulmasına neden olan gelişmiş ülkelerin sorunudur.

*

Dünyayı kasıp kavuran, çorbayı tuzundan, koyunu kuzudan, anayı kızından, insanları en çok sevdiklerinden ayıran, insan beldesini, insanı gurbetçi yapan, haneleri hapsaneye çevirip hükümsüz mahkumlar haline getiren, bizleri birbirimize hasret bırakan, insanları genç, ihtiyar gibi pozitif ayrımcılığa mahkum eden, daha kötüsü yüzbinlerce can alan, devletleri, milletleri, trilyonlarca ekonomik zarar sokan, sosyal farklılıkları ortadan kaldırıp ağayı da, beyi de, paşayı da, kralı da, köleyi de, zengini de, fakiri de ayırmadan etkisine alan, nükleer silahları ulaşılmaz teknolojik güce sahip olanları aciz bırakan ve adına Koronavirüs denen bir noktanın binde biri kadar ama cirmi minik, cürmü dünyayı kaplayan pandemi salgını inşallah insanlığın uyanışına sebep olur.

Torunu bile öpemiyorsun, ortalığı maskeli balo salonuna çevirdi. Mahkumlar gibi cam perde arkasından insanlar birbirine bakar oldu. Bırakın bunları en sevdiğin kişilerin akraba ve dostların cenazelerine katılamıyorsun. Herkes can derdinde. Maske devamlı giysi haline geldi. Bunları hatırlatmamızın sebebi, olayın korkunçluğunu ortaya koymak. Herkesin nisbetinde tedbirini almak içindir.

*

Dünyayı istedikleri gibi evirip çevirenler, yönetenler, istedikleri memleketleri sudan bahanelerle işgal edip oluk oluk masum kanı akıtanlar, emperyalistler, zulüm ile abad olanlar şunu iyi bilmelidirler ki, bu dünya bir gemi gibi okyanus üzerindedir. İnsanlık da bu geminin yolcuları gibidirler. Birileri gemiyi deliyorsa, bazıları da onlara yardım ediyorlarsa bilsinler ki bu gemi batarsa bütün yolcular batar ve boğulurlar. Ambar yanarsa fare de yanar. Ormana ateş sararsa kurt da yanar, kuş da yanar, at da yanar, it de yanar. Yüz senede yetişen koskoca ormanlar kısa sürede kül olur. Bunu asla unutmamaları ve yangını kıvılcım halinde iken söndürmeleri gerekir. Yani adalete dayalı, doğaya saygılı, yeni bir dünya düzeni kurulmalıdır. Çünk übütün bu başımıza gelenler unutmayalım ki Allah’ın bize bizi cezalandırmak için gönderdiği bela değil, insanların kendi elleri ile yaptıkları maddi ve manevi olarak ortaya çıkan bir sonuçtur. İşte ilahi ferman. Lütfen dikkatle okuyalım:

Ey insanlar! Eğer ulu Allah sizlerin işlediği günahlar ve isyanlar nedeni ile sizleri cezalandırsaydı, yeryüzünde bir tek canlı bırakmaz, hepinizi öldürücü (yerinize günahsız insanlar yaratırdı) velakin Allah sizleri uyarıyor. Hesabınızı, gelmesi kesin olan ahirete bırakıyor. Hiçkimse eceli gelmeden ölmez. Ecel bir saniye ileri ve ne de geri alınmaz. Ama insanlar bunu bilmez. Yalan yere başlarına gelen belaları Allah’tan bilir, başlarına gelen iyilikleri de kendilerinden bilirler. Bunu yapanlar cehenneme önde girenlerdir. (Nahıl suresi, 71-72. ayet, sh.272)

Dikkat! Ey benim kullarım, size verdiğim nimetleri paylaşın, infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Allah iyilik edenleri sever. (Bakara suresi, 195. ayet)

Sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa SAV. de; Ey Allah’ın kulları. Allah; dermansız dert, şifasız hastalık, çözümsüz problem yaratmamıştır. Her derdin bir dermanı, her hastalığın bir şiası, her sorunun bir çözümü vardır. Hastalığınızın şifasını, derdinizin devasını, sorunlarınızın çarelerini arayınız. Ancak ihtiyarlığın ve ölümün çaresi yoktur. Her can mutlaka ölecek, ömrünün hesabını vermek için mahşere gelecektir. Sağlığınızın kıymetini biliniz. Ömrünüzü boşa harcamayınız. Başınıza gelenler kendi yanlışlarınızın sonucudur. Muhtemel tehlikelere karşı tedbirli olunuz. Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. Veba, cüzzam gibi bulaşıcı hastalıklardan aslandan kaçar gibi kaçınız. Bir yerde bulaşıcı hastalık varsa, oraya girmeyiniz. Eğer oradaysanız oradan dışarı, karantinadan çıkmayınız, buyurmuştur.

İşte yüce İslam dinimizin sıhhate verdiği önem budur. Bu önerilere dayanarak İslam alimleri aşı yaptırmanın farz, Allah’ın emri olduğunu fetva vermişlerdir.

*

Netice olarak; Herkes ektiğini biçer, herkes ettiğini çeker.

Ne demişler; Kula bela gelmez hak yazmayınca, Allah bela yazmaz kul azmayınca. Zulm ile abad olanın ahırı kahrile berbad olur.

Hak kulundan intikamın yine kul ile alır. Bilmeyen ilmü ledünni bu kul yaptı sanır. Bize düşen fert, aile, toplum ve toplumlar olarak tedbirimizi almak, kullara yumka, hazırlıklı olmaktır. Nimetlerin kadrini bilmek, odğaya, dengelere dikkat etmek, toplumsal ve fiziki yapıyı korumaktır. Aksi halde durum felakettir.