İran’da 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini metro çıkışında herkesin gözü önünde, video kayıtlarında görüleceği gibi, darp edilerek polis aracına zorla bindirildikten sonra ölüm haberi duyuluyor. Suçu saçının birazcık görülmesiydi.

Şimdi İran’da kadınlar saçlarını kesiyor, başörtülerini yakıyorlar. Polisleri kovalıyorlar. İran rejiminin milisleri kaçacak delik ararken yüzü aşkın insanın öldüğü haberleri geliyor. İran İslam Devrimini, kadınların isyan boyutundaki mücadelesi sallamaya başladı.

İran dünya duymasın diye interneti yavaşlattı. Sosyal medyaya kısıtlama getirdi. “Başörtünü tak” diye bağıran rejim yanlıları, sözde ahlak polisini göreve çağırıyor.

Kadın dövmek dünyanın her yerinde dinsel kökenli bir eylemdir. Dayak erkeğe tanınmış bir hak ve kadın için ise bir terbiye aracı olarak kullanılıyor. Ülkemizde de durum pek iç açıcı değil.

Kadın inanç temelinde erkek için yaratılmış bir varlık. Fiziki olarak güçsüz, duygulu ve kırılgan varlıklar. Görevleri annelik olan varlıklar, mutfaklarının mahkûmudur. Erkeğine ölmeden önce cennet duygusunu yaşatan, öldükten sonra da ödül olarak verilen, huri kızları olarak hayallerini süsleyen varlıklar. Ödüller erkeğe, günahlar ve ayıplar kadına yazılan bir düzen. İran başta olmak üzere İslamcılar bunu kitlelere Allah kelamı diye yutturuyorlar. Ne var ki zamana karşı direnemiyorlar.

İran’da kadınlar sözde ahlakçılığın en ahlaksız sınırlarını zorluyor. Ülkesini yolsuzluk, hırsızlık, yoksulluk batağına saplayan rejime karşı da canı pahasına direniyor. Eylemlere kadınlar öncülük ediyor, tepki bütün ülkeye yayılıyor ve adeta kadınlar destan yazıyor.

İran’da kadınlar şeriat rejimini en zayıf yanından vurdu. Kadın özgürlüğü üzerinden ve yine kadınların öncülük ettiği eylemlerle mollalar rejimi sarsılıyor. Haklı eylemler tüm demokratik dünyada karşılık buluyor.

İran İslam Cumhuriyeti’nin kadın hakları konusundaki karanlık sicili göz önüne alındığında, BM Kadın Hakları Komisyonu’na üye olması, uluslararası kadın topluluğuna karşı bir ayıptır.

Üzülerek belirtelim, dayak ve kadına şiddet günümüz Türkiye’sinde de yaygın bir eylemdir. Türkiye’de büyük bir kesim “dayak hakkının Kuran’dan kaynaklandığını” ileri sürmektedir.

“...Onlara (kadınlara) öğüt verin, fayda etmezse onları yatakta yalnız bırakın, nihayet dövün...” (Nisa suresi; 34...)

“Dayak cennetten çıkmadır.. “, “vurduğun yerde gül biter...”, “Kızını dövmeyen dizini döver…”, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” deyimleri sanırım yabancı değil.

Bu da yetmiyor Kadını türbana, tesettüre sokarak çağdaş yaşamın dışına iten kafa İran’dakinden farklı değildir.

Çok eşli ve imam nikâhlı milletvekili ve bürokratlar bunlara öncülük ediyor. Bu zihniyet “kızlara 45 santimetreden fazla yaklaşmayın” yasağı koymuştu.

Elektronik kelepçe olayı neyin kanıtı?

Avrupa ve OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel ve cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olması da sanırım bu anlayışı doğruluyor.

İran, Türkiye, ya da dünyanın başka ülkesinde, kadınlar uyanırsa dünya uyanır. Dünya değişir. Kadının toplumdaki yeri ve davranış biçimi uygarlık ölçüsüdür.