Dünkü yazımın sonunu, “Özet olarak ifade edilirse ‘Soğuk Savaş’ döneminde Batı için temel ideoloji, komünizm ile mücadele idi. 2000’li yılların ideolojisi ise Müslümanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılık oldu.

İşte Batı’da yükselen İslam karşıtlığı böyle bir iklimin ürünü idi… Ama bu oluşumu çok tehlikeli olarak görenler de oldu. Raporlarında, özellikle bu tehlikeyi dillendirip Batılı siyasetçileri uyaranlar da oldu” diye bağlamıştım.

* * *

Evet, bu sorun artık zorunlu da olsa gündeme getirilir oldu.

Ve besleyici kaynağı medeniyetler çatışması, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve nefret söylemi gibi ideolojik yaklaşımlar olan ve de giderek büyüyen bu tehlikenin altı çizildi.

Nitekim Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı ile Georgetown Üniversitesinden Prof. Farid Hafez'in hazırladığı “2020 Avrupa İslamofobi Raporu”nda, bu tehlike vurgulanmıştır.

Ve Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi raporlarında, bu tehlike özellikle vurgulanmıştır.

Ayrıca Avrupa Konseyi’nin Haziran 2020'de hazırladığı “İnternetteki Yasa Dışı Nefret Söylemleriyle Mücadele” raporunda, bu tehlike vurgulanmıştır.

Ve de “Irkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonu”nun raporunda, bu tehlike vurgulanmıştır.

Yani bu raporlarda Müslümanlara karşı yükselen ve tehlikeli boyutlara ulaşan tepkiler yüksek sesle dile getirilmiştir.

* * *

Devam edelim…

“BM İnsan Hakları Konseyi”nin 2021’de yayımladığı raporda da Müslümanlara yönelik nefret suçlarının, özellikle “sosyal medyada” büyük oranda arttığı vurgulanmıştır.

Bu artışın Avrupa ülkelerinde gözlemlendiği ve de özellikle Avusturya, Belçika, Danimarka, Almanya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Hollanda ve İngiltere'de Müslüman toplulukların, her geçen gün daha fazla nefret söylemlerine maruz kaldığı belirtilmiştir.

Ve yine “Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı”nın Haziran 2020’de yayımladığı ankette, Müslüman karşıtı nefretin çok yükseldiği…

“Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı”nın hazırladığı raporda ise Avrupa genelinde artan İslam karşıtı eylemlerin tehlikeli boyutlara ulaştığı ifade edilmiştir.

Nitekim Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Buric, bu tehlikeyi “Avrupa korkunç bir gerçekle yüzleşiyor: Müslüman karşıtı ve diğer ırkçı nefret suçları endişe verici oranda artıyor” sözleriyle ifade etmiştir.

* * *

Konuyu, bir de başka açıdan sorgulayalım…

Avrupa Birliği ve Amerika başta olmak üzere birçok Hristiyan ülkede:

Devlet başkanları, üst düzey bürokratlar, belediye başkanları İncil üzerine yemin ederken Kuran yakmaktan amaç nedir?

Mahkeme duruşmalarında İncil üzerine yemin edilirken Kuran yakmaktan amaç nedir?

Hükümet üyeleri ve valiler İncil üzerine yemin ederken Kuran yakmaktan amaç nedir?

Almanya ve Belçika’da belediye başkanlarının yanı sıra seçilmiş belediye meclis üyeleri de İncil üzerine yemin ederken Kuran yakmaktan amaç nedir?

Kiliselerde nikâh törenleri yapılırken, özellikle Kuran yakarak 1,7 milyar İslam dünyasının hassasiyetlerini tahrik etmekten amaç nedir?

ABD’nin tüm devlet başkanları, İncil üzerine yemin törenleriyle görevlerine başlarken, özellikle Kuran yakmanın amacı nedir?

* * *

Acaba yükselen İslam karşıtlığı ve tahrik eden bu eylemlerle amaç:

Hitlerin Yahudi karşıtlığını iktidarını güçlendirmek için kullanması gibi, İslam karşıtlığı da bir siyasi amaç için mi kullanılmaktadır?

Ve de İslam karşıtlığı, haçlı seferlerini günümüze uyarlayarak Avrupa’da birlik olmayı güçlendirmenin bir aracı olarak mı kullanılmaktadır?

Ya da adım adım dillendirilen, ama net olarak ifade edilmeyen bir “Avrupa İslam’ı” projesinin alt yapısını mı inşa etmektir?

Aslında böyle bir projeyi, tüm Avrupa siyaseti adına Fransa Cumhurbaşkanı Macron ifade etmişti.

Peki, ne demişti Macron?

“İslam kriz içinde, yeniden yapılandırılması gerekir” demişti.

Ve de “Aydınlatılmış bir İslam oluşturacağız” demişti.