Diğer dinlere mensup olan ülkeler uzayda koloniler kurma yarışı içinde iken; neden Müslüman ülkeler yerlerde sürünüyor?
Neden tek bir kalkınmış İslam Toplumu yok?
Neden en büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar, her türlü kepazelikler Müslüman ülkelerde oluyor da; dinsiz Japonya’da benzeri yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar olmuyor?
* Altı yaşındaki bir bebeyi, annesi ve babası olacak sapıklar, bir başka sapığa, sapıkça emellerini gerçekleştirsin diye veriyor?
Bu mu din?
* Cübbeli denen adam, “İslam’da küçüklerle cinsel ilişki kurmak vardır. Erkek çocuklarıyla kurulan ilişkiye ‘Bademleme’; kız çocuklarıyla kurulan ilişkiye ‘Bodozlama’ denir” diyor, sırıtarak…
Bu mu din adamı?
* Evlad-ı Resûl İlim ve İrfan Derneği şeyhi Muhammed Bütün denen şeyh bozuntusu çıkıyor; “Türkçe isim konulan çocukların ve de o çocuklara Türkçe ad koyan anne babanın cehennemlik olduğunu” söylüyor.
Adamlardaki pervasızlığa ve de cehalete bakar mısınız?
Böyle bir şey olabilir mi?
* Muhammed Ceyhan Hoca' lakaplı bir kişi de çıkıyor, eğitimi hedef alarak, "Günümüzde okuyan sayısı arttıkça, eğitim seviyesi geliştikçe kafir sayısı artıyor" diyor.
Ulvi bir din, kimlerin elinde, nasıl bu hale geldi ya da getirildi?
Hiç düşünüyor muyuz bunları?
??!!...
Düşünmüyor, düşünemiyoruz.
Daha doğrusu düşünmek istemiyoruz.
Çünkü düşünmekten korkuyoruz.
Çünkü düşüncelerimizi dışa vurmaktan, düşüncelerimizi dillendirmekten korkuyoruz.
Tamam da ne oluyor bu durumda?
Dinimiz darbe alıyor.
Dinimizi bu sanan gençlerimiz dinden, imandan soğuyor.
Dinimiz bu değil oysa.
İslamiyet bu değil.
Uygarlaşma yolunda bir engel değil İslamiyet.
O engeli koyan biziz.
Dinimizi din olmaktan çıkaran biziz.
Dinimizi din olmaktan çıkaran, dinimizi kendi çıkarları için kullanan cemaat ve tarikatlara çanak tutan biziz.
Hiçbir dinde ve pek tabii ki İslamiyet’te de; Şeyh, şıh, tarikat, cemaat, tekke ve zaviye diye aracı bir kurum yoktur.
Bütün bu oluşumlar, asalak insanların kendi ekosistemlerini kurup; geçimlerini, kandırdıkları saf insanların sırtından sağlamayı amaçlayan, RANT OLUŞUMLARIDIR.
Müritleri zır cahil, yöneticileri kurnazdır.
Bütün bu oluşumlar Emevîler döneminden kalma, uydurma, asalak oluşumlardır.
Yozlaştırılmamış hiçbir dinde Tanrıya ulaşmak için aracıya ihtiyaç yoktur.
“Tanrı’ya ulaşmak için aracıya gerek vardır” demek, Tanrı’nın varlığını, gücünü ve büyüklüğünü yadsımak demektir.
“Tanrı, sizin, sizlerin yakarılarını (dua) duymaz, anlamaz: Tanrı sadece ve sadece beni anlar, bizi anlar, bizi dinler…” diyen, şarlatanların yakarılarını mı duyup, anlayacak?
Böyle bir anlayış, Tanrı’nın varlığını, gücünü, büyüklüğünü inkâr etmek değil de nedir?
Böyle bir saflık, böyle bir cehalet, böyle bir inanç olabilir mi?
* * *
* Mareşal Fevzi ÇAKMAK (1876 – 1950) "Cemaat ve Tarikatlar, Haçlıların Anadolu’da Kurdukları ileri Karakollarıdır...(…) Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor." demiştir.
* KÂZIM KARABEKİR (1882 – 1948) “Bu söyleme ne denilebilir ki; Çakmak Komutanım durumun özetini değil tam doğru karşılığını söylemiş. Kafamızı kuma gömdük ne yazık ki...” demiştir.
* Aydın Din Adamı YAŞAR NURİ ÖZTÜRK de (1951 – 2016) “Dinimize en büyük zararı veren tarikat ve cemaatler, İngilizlerin ileri karakollarıdır, kapatılmalıdır” demiştir.
* İngiliz Gizli Servis Ajanı FRANCİS SİNCLAİR; “Mustafa Kemal, savaşı şimdilik kazandı. Kanla, çömez bir cumhuriyet kurdu. Biz bu cumhuriyeti tarikatlarla yıkacağız. Bu cumhuriyet 2 yıldan fazla yaşayamaz. Bu konuda Cumhuriyet karşıtı tarikatların tümü müttefikimizdir. Bu güçlerin diri tutulması ve bir an önce harekete geçirilmesi Musul konusunda hayatidir. O nedenle, Cumhuriyetin Bolşevizm, Bolşevizm’in de DİNSİZLİK OLDUĞU TEMASI ivedilikle İslam Dünyasında işlenmelidir…” demiştir.
* * *
Bu konuda. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin de 4 ay süren saha çalışması vardır.
Bu çalışma, “Bir Milyon Çocuğumuzun Tarikatların Pençesinde olduğu” gerçeğini ortaya koymuştur.
Rapora göre, Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu bulunuyor.
Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.
Dahası büyük şehirlerde, kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu da saptanamıyor.
Çoğunluğu kız çocuklarına yönelik açılan apartman medreselerinde 12-18 kişi kalıyor.
“Seyda” denilen eğitmenlerin çoğunluğunun, 1980-1994 yılları arasında İran’ın dini merkezi Kum ’da ve Irak’ın Akre ve Erbil gibi tarikat merkezi şehirlerinde eğitim aldığı iddia edilen raporda, bu isimlerin Hizbullah örgütü mensupları ya da sempatizanlarından oluştuğuna vurgu yapılıyor.
Raporda, Kuzey Irak, İran ve Suriye’de medrese eğitimine giden öğrencilerle birlikte tespit edilebilen medrese eğitimi alan çocuk sayısının 10 binin üzerinde olduğu belirtiliyor.
Rapora göre bu durumun nedeni medreselere kaydolma yaşının, bazı bölgelerde 3’e kadar düşmesi olarak gösteriliyor.
Rapora göre, tarikat okullarındaki öğrenci sayısı 210 bin dolayında.
4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i, bir tarikatla bağlantılı. Tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bin olduğu ileri sürülüyor. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı 225 bini buluyor.
Raporda harp okulları da ele alınmış ve FETÖ hakimiyeti ile bugünkü sistem arasındaki benzerlikler ortaya konmuş.
Buna göre, dini yapıların eğitim yoluyla devlet içinde kadrolaşmasının en tehlikeli sonuçlarından birinin harp okullarında yaşandığına vurgu yapılmış.