Bazen sabahları hiçbir şey olmamış gibi uyanır, günün sıradan akışı içinde ilerleriz.

Her şey olması gerektiği gibidir; işler yolunda, sevdiklerimiz yanımızdadır, görünürde bir sorun yoktur. Ama içimizde bir boşluk belirir. Hafif bir gri... Ne tam anlamıyla karanlık ne de aydınlık. Sanki içimizde, kendimize bile açıklayamadığımız bir hüzün esmektedir.

Bu ruh hali düşüşleri, çoğu zaman “hiçbir sebep yokken” gelir. Ama gerçekten öyle midir? Belki dışarıdan fırtına kopmamıştır ama iç dünyamızda hava çoktan kapamış olabilir. Tıpkı güneşli bir günde ansızın bastıran bir yaz sağanağı gibi… İçsel atmosferimiz, dış koşullardan bağımsız şekilde değişebilir. Gözle görülmeyen ama hissedilen bir ruhsal nem, birikmiş duyguların sessiz çığlığı olabilir.

Beynimiz, sürekli çalışan karmaşık bir sistemdir. Serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin çok küçük dengesizlikleri bile ruh halimizi dalgalandırabilir. Bugün sebepsizce içimizi sıkan o ağırlık, belki aylar önce bastırdığımız bir kırgınlığın yankısıdır. Belki bir hayal kırıklığını “önemsiz” deyip geçtik, ama zihnimiz onu unutmadı. Beden unutur gibi görünse de, ruh kaydeder. Zaman zaman, bu görünmez yükler “nedenini bilmediğimiz” bir keyifsizlik olarak ortaya çıkar. İç dünyamız konuşmak ister, ama sözcük bulamaz. Belki de bu nedenle, o sessiz çöküşleri "durduk yere" yaşıyoruz. Oysa ki bu, bilinçaltımızın fısıltısıdır. “Beni fark et,” der. “Bir şeyler üst üste bindi ve ben artık taşıyamıyorum.”

Bu durumlarda kendimize nazik davranmak, yargılamadan dinlemek çok kıymetlidir. Tıpkı yağmur başladığında şemsiye açmak gibi… Kendimizi korumak, bir adım geri çekilip gözlemlemek, o duyguyu anlamaya çalışmak… Kısa bir yürüyüş, sevdiğimiz bir müziği açmak, birkaç satır yazmak ya da sadece sessizce bir pencere kenarında oturmak bile bize iyi gelebilir. Bazen “bir şey yapmamak” bile bir eylemdir; durmak, hissetmek, kabullenmek.

Ruh halimiz bazen bulutlu bir hava gibi olur. Kimi günler gri, kimi günler parçalı bulutlu... Ama bu geçicidir. Her mevsimin, her gökyüzünün kendi anlamı vardır. Bahar da geçer, kış da. Önemli olan, değişen bu içsel hava durumunu fark edebilmek. Ne zaman yağmur yağdığını, ne zaman güneş açtığını bilmek... Ve unutma, her yağmur toprağı besler; ruhsal fırtınalar da içsel dönüşümün habercisi olabilir. Unutulmamalı ki, mod düşüklüğü yaşamak zayıflık değil, insan olmanın bir yansımasıdır. Ruhun, beden gibi zaman zaman dinlenmeye, durmaya ve bazen sadece hissetmeye ihtiyacı vardır. Eğer bu hisler uzun sürüyor ya da yaşam kalitenizi etkilemeye başlıyorsa, bir uzmandan destek almak en sağlıklı adımlardan biridir.

Ruhunuzun fısıltılarına kulak verin. Çünkü her duygunun, görünmese de bir hikayesi vardır.